Türkiye, 10 yıl aradan sonra AK Parti'nin, tarihinde ilk kez MHP'nin DEM ile bayramlaşmasını ve DEM heyetinin Cumhurbaşkanlığı'nda kabulünün Terörsüz Türkiye hedefine doğru hızla ilerlediği iyimserliğini yaşarken Suriye'nin kuzeyinden bu iyimserliğe gölge düşürecek haberler geliyor.
Yeni Şam yönetimini düşürmek için başvurulan kalkışma teşebbüsü bastırıldıktan sonra PKK'nin Suriye kolu olan ve ABD'nin telkiniyle adını Suriye Demokratik Güçleri (SDG) olarak değiştiren terör örgütünün başı Mazlum Abdi isimli ABD beslemesi, Şam'a gitmiş ve10 Mart'ta herkesi sevindiren bir anlaşmaya imza atmıştı.
İmralı'nın örgütü tüm yan kollarıyla feshetme talimatının ardından ilk hamleyi Kandil'den beklerken SDG bu anlaşma ile sürpriz yapmıştı.
Lakin İsrail'e ABD'ye güvenilemeyeceği gibi onların beslemelerine de güvenilmeyeceğini bir kez daha dünya görmüş oldu.
Çünkü Mazlum Abdi yaptığı son açıklama ile 10 Mart'ta imzaladığı anlaşmayı yok hükmünde sayan bir tavır koydu.
Şam yönetimi üniter devlet yapısını deklare etmişken ve Türkiye de Suriye'nin toprak bütünlüğüne odaklanmışken Abdi, 'yerel bir yönetim istiyoruz ve bunu Şam ile görüşüyoruz.' dedi.
Sonra, 'Bazı Kürt partileri ısrarla federal sistem talep ediyor. Tüm Kürt partileri arasında ortak bir siyasi tutum oluşturmak ve Şam'la görüşmelere katılacak birleşik bir heyet kurmak için bir konferans düzenlenecek.' diyerek güya yalnız olmadığını söylemeye çalışıyor.
Dahası açıklaması bütünüyle okunduğunda ifadelerinden kendisini bağımsız bir güç olarak gördüğü ve güçlerini doğuya doğru çekerken SDG'yi Türkiye ile eşit statüye koyarak Şam güçlerinin Türkiye ile SDG arasında tampon bölge oluşturacağını söylüyor.
Türkiye'nin SDG'nin Şam yönetimiyle anlaşarak üniter devlet yapısının ikame edilmesi gerektiğini görmezden gelip, 'İdari yetkinin sadece Şam'da toplanmaması ve SDG'nin kimliğini koruyarak yeni oluşturulan Suriye Ulusal Ordusu'na katılması'nı kırmızı çizgi ilan ederek özerklikten vazgeçmediklerini açık açık söylüyor.
SDG'nin kimliğini koruyarak milli orduya katılması, ordu içinde ordu, yani devlet içinde devlet demektir.
'ABD bu anlaşmaya katılmadı, sadece kolaylaştırıcı rol oynadı ve bizi Şam'a taşıdı.' cümlesiyle ABD'yi aklamaya çalışsa da Abdi'nin bu çıkışı ABD İsrail projesinin seslendirilmesinden başka bir anlam taşımıyor.
ABD/İsrail sadece PKK uzantısı Kürtleri tahrik etmiyor, güneyde Dürzileri, sahilde Nusayrileri aynı şekilde kışkırtarak İsrail'e tehdit oluşturmayacak bölünmüş bir güçsüz Suriye hedefliyor. SDG bu projenin doğu ayağını oluşturuyor.
Abdi, efendilerinin yolundan giderek bir de Şam ile Ankara'nın arasını açmak istercesine, Şam'da görüşmelerin devam ettiği ama, 'Türkiye'nin Şam'da imzalanan bu anlaşmadan haberdar olması muhtemel değil.' cümlesiyle de araya fitne sokmaya çalışıyor.
Şam anlaşmayı Ankara'dan gizli olarak yürütüyor demeye getiriyor.
10 Mart'ta yapılan anlaşma SDG'nin Şam yönetimine katılımına yıl sonuna kadar mühlet tanıdığı için hemen şimdiden kimseyi suçlamak doğru değil.
Ancak Mazlum Abdi'nin özerk yönetim talebinin Şam'ın başını çok ağrıtacağı şimdiden görülüyor.
Kanaatimce Türkiye de bu süreyi bekleyecek.
Şam yönetimi üniter yapıda ısrarcı olabilirse ki, olmak zorunda, aksi takdirde Türkiye terör örgütü SDG'ye karşı askeri harekât yapacağını defaatle ilan etmiştir.
SDG'nin kendi kimliğiyle Suriye ordusuna katılması silah bırakmak değil silah takviyesi, ordu içinde ordu yani devlet içinde devlet demektir.
ABD/İsrail desteğiyle Suriye'nin üçte birini işgal etmiş olan terör örgütü SDG sadece Suriye'nin iç meselesi değildir. Bölgenin ve 911 km sınır ile özellikle de Türkiye'nin de iç meselesidir.
Türkiye onun için çok net bir şekilde, 'Ya silahlarını gömerler ya da silahlarıyla birlikte gömülürler!' dedi.
Şam yönetimi ebette ki bunun idrakinde!
Türkiye hem SDG'yi hem de PKK'nın feshedilme talimatının sonucunu sabırla bekleyecek gibi görünüyor...
DEM'in siyasi partilerle yaptığı görüşmede öne sürdüğü talepler süreci sürüncemede bırakmaya yönelik olsa da en son Başkan Erdoğan'la yapılan görüşmeden memnun ayrılmış olmaları o taleplerin görüşmede gündeme gelmediği açıklamaları büyük mesafe kat edindiğini göstermektedir.
Türkiye'deki bu gelişmelerin Suriye'yi de doğrudan etkileyeceği muhakkak.
Bekleyip göreceğiz!