2015 sonrası Türk Dış Politikası rasyonel bir zeminde ilerledi. 10 yıllık geçmişe baktığımızda Hendek olayları ve ardından 15 Temmuz'a giden süreçteki terör saldırıları ülkemizin uluslararası terörizme karşı çok boyutlu mücadelede aktif olmasını sağladı. Uluslararası aktörleri terörizme karşı ortak mücadeleye çağıran Erdoğan bilhassa bölgemizdeki istikrarsız alanlardan kaynaklı terör hareketlerini yerinde etkisizleştirme sürecini başlattı.
2011 sonrası Suriye'deki istikrarsızlığın müsebbibi Obama yönetimiydi. Süreci zamana yayan ve sahayı İran-İsrail arasında bir kapışma alanına çeviren bu dönem kısmen bitti. 2025 Suriye'de yeni bir dönemin başlangıcı oldu.
Suriye'de İran'ın mutlak kaybı da bu sayede gerçekleşti. Sahadaki dengelerin değişmesi İran'a bağlı milislerin Suriye sahasını terk etmesini sağladı.
Suriye'de bir çok ülke varlık gösterirken İdlib'deki grupları DEAŞ'tan ayrıştırarak yeni bir dönemi hazırlayan Ankara, bu sürecin başat aktörü oldu. Sürecin ABD, İngiltere, Suudi Arabistan gibi aktörlerle müzakere safhaları olduğu görünüyordu. Şam'daki dönüşümün Rusya'nın da Ukrayna'da sükunet istediği bir takvime denk getirilmesi stratejik bir başarıydı.
Suriye'deki süreç elbette Erdoğan liderliğindeki Ankara'nın kararlı tutumu ve Hakan Fidan'ın MİT Başkanlığından beri geliştirdiği istihbarat diplomasisi ile ilişkili.
Bununla beraber bahsettiğim tüm bu süreçler Hakan Fidan'ı hedef haline getiriyor. Erdoğan liderliğinin dış politika başarısı dünya kamuoyunda ve içeride takdir topluyor. Terörle mücadele, doğalgaz ve petrol arama faaliyetleri, savunma sanayiindeki gelişmeler bugünü değil yakın geleceği düşünen sokaktaki vatandaşa umut veriyor. Özellikle Suriye'nin yeniden inşâsı ve Mavi Vatan'daki haklarımız için mücadele eden Ankara'nın yaşadığı zorluklar duyarlı yurttaşların Erdoğan'a ve kabinesine bağladıkları umudun birer göstergesi.
Tüm bu hadiseler gerçekleşirken KKTC üzerinde oynanan oyunları ve Türk devletleriyle yaşanan gerginliği doğru okumalıyız.
Büyük umutlar taşıdığımız Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan'ın Kıbrıs meselesindeki tutumları Ankara'da öncelikle aile içi bir tatsızlık olarak değerlendiriliyor. Bu sebeple açıktan tepkiler yerine kapalı kapılar ardında bir süreç işliyor diyebilirim.
Türk devletleri Çin ve Rusya ile Batı dünyası arasındaki rekabetin tam ortasındalar ve onları bekleyen en büyük tehlike fillerin tepişmesi.
Çin, bu coğrafyada yatırım ve ticaret gücüyle varlık gösterirken Rusya, Sovyet dönemindeki askeri, siyasi ve kültürel tesirini sürdürme çabasında. ABD ve AB ise bu havzaya girmek ve mevcut tesirleri kırarak ekonomik ve kültürel bir dönüşüm yaratmak istiyor.
Bölgede Hazar'ın statüsü, İran ve Afganistan'a yakınlık, enerji ve ticaret koridorlarının rotası, radikalleşme hareketleri dikkat çekerken 50 yaş altı kuşakların Avrupa ile ilişkilere önem verdiğini, gençlerin Batı'ya yöneldiğini görüyoruz. Orta ve ileri yaşlar ise Rusya'yı ürkütmek istemiyor.
Her ülkenin kendi iç dinamikleri sürece etki ediyor. Mesela Özbekistan'da eski lider Kerimov'un Almanya'ya taşıdığı yüksek miktardaki parayı geri almak için çaba gösteren Başkan Mirzayev'in AB ile ilişkileri güçlendirmek istediğini biliyoruz.
Kazakistan'da ise Rusya-ABD kapışması var dersek yanlış olmaz.
Üstelik ABD'nin FETÖ üzerinden bazı başkentlere tesir ettiğini de iyi biliyoruz.
Orta Asya zirvesinde ne yazık ki AB tarafından vaat edilen 12 milyar euro bu havzada etkili oldu.
Ayrıca Türk devletleri ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasındaki diplomatik ilişkiler bugün başlamadı. Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan 1992'de, Özbekistan 1997'de, Türkmenistan 2007'de GKRY ile diplomatik ilişki tesis etmişti.
Özbekistan ve Türkmenistan Roma Büyükelçilerini sırasıyla 19 Aralık 2024 ve 31 Mart 2025 tarihlerinde Güney Kıbrıs'taki işlemler için akredite ettiler, ancak Rum kesiminde Büyükelçilik açmadılar.
Kazakistan, GKRY nezdinde ilk mukim Büyükelçisini Ocak 2025'te atadı. Diğerlerinden farklı olarak Büyükelçilik Rum kesiminde faaliyete geçti.
4 Nisan 2025 tarihine gelindiğinde Semerkant'ta yapılan AB - Orta Asya Zirvesindeki ortak bildiride GKRY'nin tezlerine destek verildi.
Kırgızistan ve Tacikistan kaynakları, AB'nin ekonomik tehditleriyle karşı karşıya olduklarını, bu yüzden kararı desteklemek zorunda kaldıklarını bildiriyor. AB her türlü yardımı ve yatırımı kesmekle tehdit ediyor.
Özbekistan AB'nin Geliştirilmiş Ortaklık Müzakerelerini durdurmakla ve yatırımları kesme tehdidiyle karşılaşmış durumda. Kazakistan ise herhangi bir baskıyla karşılaşmadığını, bu kararı kendilerinin aldığını açıkladı.
Türkiye'nin kapalı kapılar ardında verdiği tepkisinin temel bir nedeni var. Çünkü kamuoyu önünde verilecek bir tepki Rum kesiminin işine yarar kanaati hâkim.
Rumlar ise KKTC'nin TDT'ye kendi adıyla gözlemci olması karşısında Türk devletleri ile Türkiye'nin arasının bozulmasını istiyor. Uzun süredir Türkiye-AB ilişkilerini bozmak için çaba sarf eden Rum ve Yunan tarafı AB üyeliklerini Türkiye'nin aleyhine kullanmaya devam ediyor.
Rusya'yla Ukrayna'da karşı karşıya kalan AB şimdi Orta Asya'da Rusya'ya meydan okuyor.
Biz Türkistan coğrafyasının aydınlarına ve sokağına bakacağız. Küsmeye darılmaya hakkımız yok. Bölgeyi iyi tanıyacağız ve geleceğe odaklanacağız. Bölgedeki hesaplar er geç anlaşılacak ve KKTC Türk devletleri arasında hak ettiği yeri bulacaktır.