Son 23 yıl Cumhuriyet tarihinin yükselme dönemidir.
Türkiye bu sürede tartışmasız bölgesel güç olmuş kimi alanlarda da küresel güç olmayı başarmıştır.
Küresel güç olduğu alanların başında diplomasi gelir.
Tabii ki diplomatik gücü doğuran faktörlerin başında vesayete son vermiş siyasi sistem ve güçlü liderlik gelmektedir.
Siyasi istikrar, dış politika vizyonu, ekonomik bağımsızlık ve savunma sanayii gibi sektörler ise diplomasiye güç veren önemli ama çok önemli alanlardır.
20'yi aşkın devlet ve hükümet başkanı, 50'den fazla dışişleri bakanı ile 60 üst düzey yabancı kuruluş temsilcisinin katıldığı 4. Antalya Diplomasi Forumu, Türkiye'nin küresel güç olduğunu gösteren en müşahhas tablolardan biridir.
Dışardan bakanlar Türkiye'nin ne kadar güçlü ve önemli bir ülke olduğunu görüyor ve kabul ediyorlar.
Yeni dünya düzeninin kurucu dört ülkesinden birinin Türkiye olduğunu biz değil Fransız Le Point dergisi kapaktan duyurdu tüm dünyaya.
Batı bile artık dünyada 4 önemli devlet var diyor, ABD, Rusya, Çin ve Türkiye.
AB'nin güçlü ülkeleri Fransa Almanya yok listede! (Onlar dışişleri bakanımızın gözünde batıdaki küçük devletler!)
Tam tersine AB'nin baskılarına karşı Macaristan Türkiye'den destek istiyor!
ABD ve Rusya heyetleri Avrupa'da bir şehirde değil İstanbul'da toplanıyor!
Ukrayna Dışişleri Bakanı savaştan sonra Türkiye'ye olan ihtiyacın önemine işaret ediyor.
Liberya, havaalanlarını Türkiye'nin işletmesini istiyor!
Türkiye, Maldivler'e hücumbotu hibe ediyor!
Afrika'daki anlaşmazlıklara BM değil, Afrika Birliği değil Türkiye hakemlik yapıyor!
Örnekleri artırabiliriz.
Peki, bunca rağbet neden?
Çünkü, Türkiye yüzlerce yıllık birikimi tecrübesi ve güçlü liderliğiyle örneklik ediyor da ondan.
Bu güçlü liderlik Başkan Erdoğan'ın liderliğidir!
Formun açılışı konuşmasında, 'Sükûnetimiz birilerini hatalı heveslere sürüklemesin!' dediğinde dünya onu alkışlarken, 'NATO'nun ikinci büyük ordusu otokrat Erdoğan'ın komutasında olmamalıdır!' diyen bir ana muhalefet liderimizin bulunuyor olması ise ülkemizin büyük şanssızlığı maalesef!
Hani hafta içinde Netanyahu ile Trump basının önüne çıkıp kimi açıklamalar yaptılar ya. Herkes Netanyahu'nun Trump'dan Türkiye'ye karşı Suriye'de destek için gittiğini zannediyordu ya.
Öyle değilmiş.
Akşam gazetesinden Hüseyin Besli bey Netanyahu'nun gitmediğini çağrıldığını yazarak Türkiye'nin küresel güç boyutuna işaret etmiş.
"Netanyahu apar-topar, acil koduyla Amerika'ya çağrıldı...
İsrail hava kuvvetlerinin Suriye içinde, Türkiye'nin üs kuracağı söylenen kimi yerleri bombalayıp, arkadan, İsrail medyasının bu Türkiye'ye bir mesajdır... demesi üzerine Türkiye ABD'yi arayarak, olabildiğince kararlı ve net ifadelerle; itinin yularını tutmasını/kısmasını, aksi takdirde Türkiye'nin bayrak göstererek İsrail'e saldıracağını söylemesi ve bu hareketin nerede biteceğini varın siz hesap edin demesi üzerine; ABD Netanyahu'yu çağırıp, Trump'ın ağzından işin vahametini anlatmıştır.
Yine, biraz hayretle, biraz da övünç çıkararak deniyor ki, Netanyahu, Trump'ın basının önünde kendisini, 'makul ol' diyerek küçümsemesine herhangi bir karşılık veremedi.
Ne karşılığı, Netanyahu'nun, işin şakaya gelir yanı olmadığını anlayıp, ABD'nin Türkiye'yi –şimdilik- durdurduğunu öğrenince bırakın tepki vermeyi kalkıp zil takıp oynamadığına şaşırmak gerekir..."(Akşam, 11 Nisan 2025)
Önümüzdeki günlerde hem Gazze hem Suriye konusunda vuku bulacak gelişmelere bir de buradan bakın derim!
Umutsuzluğa mahal yok!