Elimde Nihat Hayri Azamat'ın son çıkan şiir kitabı "Ten Yükünün Sarhoş Tellalı" var. "Sözcükler göğe yükselir" gibi. Bulutların üzerinde Erzurum'a gidiyorum, varsın "dağı dağ, taşı taş" bildiğimi sansınlar. Bense sınırlarını ayak izlerimle çizdiğim "bu ülke"nin peşindeyim. Ya "bu ülkeye nasıl gidilir" "nerede bu ülke"? Bu sorularla birlikte bulutları geride bıraktım, elimde "la süpürgesi". Şair. His adam. Derin. Gaybın kapısını kurcalıyor zahir. Şaire sormak lazım "peyk-i celil ya nerededir" Erzurum?.. "ara/ey yar/vakit çok dar/cihan-ara kimdir nerededir" ara...dedi. "ey gökleri bekleyen kuşlar/ tutmayın beni" aramaya çıkıyorum, çocukluğumun izlerini.
Babam köydeki evimizi bir komşumuza satarak köyden biraz uzaktaki tarlamızın başında yeni bir ev yapmıştı, ben İstanbul'a taşındıktan sonra. Bir yaz köye geldik. Babamın yeni evi güzel, havadar, geniş. Ama bir şey eksik. Sabah gün doğduktan sonra köyün merkezine gittim. Eski evimizi yıkmış adam, üzerine yeni bir ev yapmış. Etrafını dolaşmaya başladım, bir iz bulurum diye. Çıplak ayak parmaklarımı her seferinde kanatan taşı özellikle. Evden dokuz on yaşlarında bir çocuk çıktı. Amca ne arıyorsun? dedi. Beni tanımıyordu. "Çocukluğumu arıyorum" dedim. Anlamadı tabi, garip garip yüzüme baktı. Sonra eve kaçtı. Telaşla bir kadın çıktı. Muhtemelen çocuk, "deli mi ne, garip bir adam evimizin etrafında dolaşıyor" demişti. Teyze tanıdı. Sevinç ve hüzün karışık gözyaşlarını döktü. "ayak izin bulunmaz" dedi, "hani alıp götürmüştün ya buradan/şimdi artık durma yan"...
"Türkiye Yazarlar Birliği yılın yazar, fikir adamı ve sanatçıları" ödül töreni için Erzurum'dayız. Malumunuz bendenizi de tercüme ödülüne layık görmüşlerdi. Başta TYB Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ederim. Ayrıca sıcak ev sahipliklerinden dolayı Erzurum Büyükşehir Belediye başkanlığına ve TYB Erzurum Şube Başkanı Mehmet Gözütok'a ve adını sayamadığım nice değerli dosta sonsuz teşekkürler. "Kültür Davosu" nitelemesini hak eden karlı güzelliğiyle Palandöken dağının eteklerinde güzel vakitler, dostluklar yaşadık hafta sonu boyunca. Ama en çok da gençliğimin ayak izlerini aramama fırsat verdikleri için minnettarım. Dediğim gibi, şair emaneti. Bir ödevim var, dört yılımı geçirdiğim Erzurum'un sokaklarında gençliğimin izlerini aramakla yükümlüyüm.
Havaalanından otele doğru giderken arabanın penceresinden nisanın ortasında beyaza bürünmüş etrafı seyrediyordum. Zafer takı gibi tanıdık bir kemer ilişti gözüme. Atatürk Üniversitesinin giriş kapısı. Ötesinin, perdelediği izlerimin peşinde olduğumu biliyormuş gibi kaydı bir yana. Kampüse uzanan ağaçlı yol, kırk sene önceki gibi, ayak izlerim yerlerinde duruyorlar sandım. "Sımıçka çıtlattığımız" muhteşem koridor. Şairlerin eski sevgilileri bu zalim koridorlarda üşüşürmüş akıllarına. Ben mi, aklım başka derdin işgali altında. Aramak, illaki o ülkeyi, ayak izlerinin bıraktığı işaretlerde.
Törenden sonra Erzurumlu sanatçı Mehmet Çalmaşır çok lezzetli bir "Erzurum türküleri" konseri verdi. "Erzurum kilidi mülk-i İslam'ın" türküsünü söyleyince, yanımda oturan Ardahan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Biber kulağıma, "Erzurum'un türküleri birer ilahi, ilahiler de Erzurum türküsüdür" dedi. Gece "Sümmanî baba kültür evi"nde aşıkların atışmasını izledik. Derbend-i İslam'ın çeliğine hangi ocaklarda su verildiğini gözlemledik yakından.
Cumhuriyet caddesinde yürüdüm biraz. Yürüyen altmışlı yaşlarındaki ben değildim tabi, yirmili yaşlardaki delikanlı üniversite öğrencisi. Gürcü kapıdan aşağı indim. Pervizoğlu camiinin medresesini görmek istiyordum. Bir hücresinde dostum Osman Ağırman'la iki senemi geçirmiştim. Çeşmesi duruyordu. Yolun karşı tarafında polisin, çıkıp duvarlara sakıncalı yazılar yazmasınlar diye biz haylaz öğrencileri gözetlemek için yaslanıp cıgara çektiği ağaç da yerinde duruyordu. Medrese yerindeydi ama artık öğrenciler kalmıyordu. Kafe olarak hizmet görüyordu. Gençliğimin ayak izlerinin üzerine de beni tanımayan bir bina dikilmiş gibiydi. Sahibine takıldım, "burası kırk sene önce benimdi. O yüzden bana çayı bedava vereceksin". "Ağabey, sen bırakıp gidince, yad ellere gitmesin diye kırk senedir ben bakıyorum emanetine" dedi. Gülüştük.
Bir Erzurum vardı Erzurum'dan içeru ama "dağ dağ imiş taş da taş" dedi yıldızlara şarkı söyleyen şair.