Şubat deyince dindarların aklına önce 28 Şubat döneminde yapılan zulümler gelir.
O zulümlerin başında da üniversitelerdeki başörtüsü zulmü gelir.
Üniversitelerdeki başörtüsü zulmü denilince de akla ikna odalarını ilk kuran İstanbul Üniversitesi gelir.
Benim o dönemde yazdığım yayın organı Leman dergisiydi.
Leman, bir zamanlar dünyanın üç büyük dergisinden biri olan Gırgır’ın önde gelenlerince yayınlanan bir dergiydi.
Leman için “Solcu gençliğin en çok okuduğu yayın” denilirdi.
Evet, 28 Şubat dönemiydi…
Dindar gençlere yapılan zulümler beni çok fazla rahatsız etmekteydi.
İşte bunun üzerine Leman dergisinde bir yazı yazdım.
Solcu gençleri, dindar gençlere yapılan zulme karşı çıkmaya çağırdım.
Yazım “Zulme karşı direneceğiz” diye başlıyordu.
“Yılgınlık yok, direniş var” diye bitiyordu.
Aslında bu direniş cümlelerimi daha önceki bir yazımda yazmıştım.
Ancak şimdi bu direniş cümlelerimle solcu gençleri, dindar gençlere yapılan zulme karşı çıkmaya çağırmaktaydım.
Yüz binlerce solcu genç bu yazıyı okudu.
Bunların İstanbul’da olanlarından binlercesi İstanbul Üniversitesi’nin önünde dindar gençlerle buluştu.
Başörtülü, sakallı dindar gençler ile küpeli, uzun saçlı solcu gençler adeta tek vücut olmuştu.
Derken dindar gençler ile solcu gençler zulme karşı birlikte yürüyüşe geçti.
Sayıları on binlerle ifade edilmekteydi; 28 Şubat döneminin en etkileyici eylemiydi.
Attıkları slogan “Zulme karşı direneceğiz” diye başlıyordu.
“Yılgınlık yok, direniş var” diye bitiyordu.
Bu sloganlar 28 Şubat döneminin en çok seslendirilen sloganları oldu.
Nitekim dindar kesimin önde gelen köşe yazarlarından Sibel Eraslan, geçenlerde bu konuda bana yolladığı mesajda, “Sizin slogana dönüşen bu cümlelerinizi 28 Şubat döneminde meydanlarda ben de çok haykırdım” diyordu.
Şimdi bunu niye mi anlattım?
Bugün de nerede bir zulüm varsa, ona ortaklaşa karşı çıkmamız gerektiğini vurgulamak için anlattım.
Örneğin bugünlerde iktidara yakın bir yazarın, DEAŞ’lı bir caninin dört yaşındaki çocuğu için “O çocuk işkenceyle konuşturulsun” manasına gelecek cümleler sarf ettiğini okudum.
Çocuktan al haberi mantığıyla yapılan bu öneri karşısında fevkalade rahatsızlık duydum.
Bırakın dört yaşındaki çocuğu, yaşı ne olursa olsun hiçbir insana işkence yapılması insanlığa sığmaz.
İster DEAŞ’lı, ister FETÖ’cü, ister PKK’lı, kısacası neci olursa olsun hiçbir insana yapılan işkence onaylanamaz.
İşkencelere karşı ilk isyan bayrağını açan insanım.
Hem de 12 Eylül darbesi döneminde astığı astık, kestiği kestik generallerin devrimci, ülkücü, İslamcı gençlere yaptırdıkları işkencelere karşı kelleyi koltuğa alarak mücadele etmiş, kampanya başlatmış insanım.
Benim kitabımda işkencecilere bile işkence yapılabileceği yazmaz.
Benim inancımda bırakın insana, hiçbir canlıya işkence yapılması onaylanmaz.
Kardeşlerim; bizler zulme sessiz kalanlardan olamayız.
Hele zulmü teşvik edenlerden hiç olamayız.
O zaman bizim zalimlerden ne farkımız kalır?
O zaman size geçmişte zulmedenlerden ne farkınız kalır?
Öyleyse hangi dönemde ve nerede zulüm varsa, orada zulme karşı ayaklansın vicdanlar.
Ve haykırılsın zulme karşı şu ortak sloganlar:
Zulme karşı direneceğiz; yılgınlık yok direniş var!