İkisi de özgüven yüklü ve çok istekliydi. Ersun Yanal, tekniğe enerji ekleterek oynatan, rakip kaleye en kısa yoldan, en az pasla tempolu inmeyi ilke edinmiş, savaşçılığı seven bir teknik adam. Anlayışını kısa sürede Trabzonspor’a aşılamıştı. Maçı kazanmalı, zirveden uzak düşmemeliydi. Coşkulu bir istekle her yerde basarak girişti Trabzon mücadeleye.
Beşiktaş artık oturmuş bir takım. Rakibinin ne yapacağını biliyordu. İlk baskıyı kırmanın önlemlerini aldı. Ve kazandığı topla en kısa yoldan karşı kaleye gitmeyi planladı. Oyunun her iki yanını da maçın ve rakibin karakterine uygun oynamanın çabasını gösterdi. Futbol kişiliğinin oturmuşluğu, maçın öneminin, rakibin zorluğunun karşısında telaşlanmasını önleyen en önemli etkendi. Ve de kendine güveniyordu.
İlk yarıda 2 gol attı, bir kaçırdı. İki golün de başlangıcı baskı yaparak top kazanmaktı. Veli ilk golde her şeyi kendisi yaptı, Ba’nın golünün yüzde doksanı topu kazanıp veren Olcay’ındı. Tüm evrakları o hazırladı, Ba imzaladı!
Devre sonunda bileğine darbe alan Ba, ikinci yarıda yerini Mustafa’ya bıraktı. Mustafa Beşiktaş’ın giderek kırılan mücadele gücüne katkı yapıyordu. 70.dakikada burnu kırılınca yerini Cenk’e bıraktı. O da skora katkı yaptı. Her adamın verimli olması, Beşiktaş’ın bu yılki en önemli değerlerinden biri.
Maç sonlarına doğru, oyun düzeyini yitirme, skoru tutma becerisi gösterememe sorunu, dün gene vardı, ama önemli ölçüde giderilmişti. Durumunu oynayarak korumanın becerisini gösterebildi Beşiktaş. Evet, bir düşüş yaşadı, ancak düşüş, oynama yeterliğinde değil, fizik güçteki azalmadaydı. Bu olmasa farkın beşe, altıya çıkması olasıydı. Böyle diyorum, çünkü baskı kurduğu zamanda bile Trabzonspor’a gol pozisyonu vermedi. Beşiktaş karşılaşmanın yanı sıra lig yarışı için yarattığı güvenle sevenlerinin gönlünü bir kere daha kazandı.