Zor zamanlardayız.
Deprem günlerinde ev sahibi ve kiracısı yaktıkları bir ateşin etrafında birlikte ısınıyorlardı. Apartmanın sahibi ve dar gelirli kiracısı aynı kaderi paylaşmış ve enkazın yanında hüzünlü gözlerle birbirlerini teselli ediyorlardı.
Küresel gerilim birçok ülkede enflasyonu körükledi. Biz de fazlasıyla etkilendik. Uluslararası kuruluşlar gelişmekte olan ülkeler listesinde bizi "kırılgan beşli" arasında gösteriyorlardı. Nitekim pandemi döneminde üretimin aksaması, ulaştırma maliyetlerinin yükselmesi ve ardından savaşla birlikte başlayan emtia fiyatlarındaki ani yükselişten etkilendik. Üzerine bir de yüzyılın felaketi dediğimiz depremle karşılaştık. İşte bu yüzden zor zamanlardayız.
Enflasyon canavarı ahlak bozuyor denirdi. 1990'larda yaşadıklarımızın bir benzeriyle karşı karşıyayız. Asgari ücret artışını bahane gösterip temel ihtiyaç maddelerine zam yapanlar var.
Ev sahipleriyle kiracılar karşı karşıya. Şehir merkezlerinde kiracısının cebine göz diken ev sahipleri var. Emlakçıların "senin daire çok ucuz kaldı" diyerek ev sahiplerinin aklını çeldiği zamanlardayız.
Otomobil fiyatlarındaki yüksek artıştan rahatsızız. Stokçuların ikinci el araçları yeni araçlardan daha yüksek fiyatlarda sattığı günlerdeyiz. Gayrimenkulü ve otomobili yatırım aracı olarak görenlerin fiyatları yükselttiği zamanlardayız.
Şimdi esas mesele toplumun otoriteden beklentileri. İnsanlar devletin bu gidişata müdahale etmesini bekliyorlar.
Serbest piyasa koşullarında rekabetin oluşması ve vatandaşın mevcut piyasada rekabetten yararlanması gerekirdi. Oysa devlet erkinin bazı sektörlere müdahale etmesi isteniyor.
Vatandaş mevcut kirasını 3-4 kat artırmak isteyen ev sahibine öfkeli. Devlet ise %25 sınırlama getiriyor.
Böyle zor zamanlarda yurttaşın çoğunluğu devlet otoritesinin artmasından yana tavır alıyor. Trafikte tehlikeli hareketler yaparak kazaya sebep olan sürücünün cezasını hafif buluyor. Kiracı ev sahibinin malına el konmasını istiyor. Kimisi patronun kazancının çoğunu çalışanına vermesini istiyor. Patron asgari ücret artışının 2 katı ürününe zam yapıyor.
Savaş ve kriz dönemlerinde faşizm yükselir derler. Dünya siyasi tarihi bunu doğrular. Toplumun böyle beklentileri de olabilir. Ancak demokrasi bu süreçleri kırmadan dökmeden atlatma olanağı verir. Yaşadığımız zorlukları yurttaşlık bilinci içinde çözmek zorundayız.
Demokrasi bilinci, ortak yurttaşlık kültürü, tarihsel tecrübemiz bizim bu zor zamanları ancak dayanışma içinde atlatabileceğimizi göstermekte.
Etrafımızdaki savaş yayılabilir ve birçok ürüne erişmemiz zorlaşabilir. Dünya ve ülkemiz daha zor günlerle karşılaşabilir.
Tarihimizle ve milletimizle övünmeyi bir hamasetten çıkarmak zorundayız. Birbirimizi anlamak ve kanaat etmek zorundayız. Daha azla yetinmeyi öğrenemezsek bu zor zamanları atlatamayız ve her adımı devlet erkinden bekleriz.
Enflasyon elbette düşecek ve piyasalar rahatlayacak işte o zaman birbirimizin yüzüne nasıl bakacağız? Eğer 11 şehirde yaşanan depremin yaralarını elbirliğiyle sarmazsak nasıl ayağa kalkacağız?
Şimdi aynaya bakalım ve zor zamanları hep birlikte atlatalım. Devlet otoritesinin her meseleye müdahale etmesini istersek ve yüksek cezalarla işlerin hallolacağını düşünürsek yanılırız. Her şeyden önce üreticinin, esnafın, taksicinin, ev sahibinin ahlaklı olması şart. Çünkü zor zamanlarda ahlaka daha fazla ihtiyacımız olacak.