Aziz Yıldırım, takımın eski hocasını gönderirken; "F.Bahçe hocasız da şampiyon olurdu" demişti... İsmail Kartal'ı Yanal'ın yerine göreve getirirken; ona güvenmekten çok, söylediği sözün doğruluğunu ispat etmek istediğini anlatmak derdindeydi sanki... Sürpriz tercihiyle; "Hoca olsa da olmasa da fark etmez" anlayışını pekiştirdi.
Kimilerine göre; "Teknik direktör Aziz Yıldırım'dı, Kartal'ı kendine yardımcı aldı..."
İşin tuhafı, taraftarlar arasında önemli bir hoşnutsuzluk oluşmadı... "Başkan seçtiyse, bir bildiği vardır" eğilimi ağır bastı. İsmail Kartal genel bir kabul gördü. Doğrusunu isterseniz, fena da bir başlangıç yapmadı. Dün de; göreve yeni gelmiş bir hocanın doğal sayılabilecek tedirginliğini bile yaşamadan, maça dominant bir görüntüyle ve hakim başladı. Oyun, Fenerbahçe'nin kontrolünde gelişti. Sarı-lacivertliler istediğini yapıyor, Galatasaray ürkek ve pasif kalıyordu. İsmail Kartal'ın, kendisi gibi yeni olan Prandelli'ye karşı açık üstünlüğü çok rahat şekilde belli oluyordu. Biri aktif, diğeri pasifti...
***
İkinci yarı, Galatasaray tedirginliğini ve suskunluğunu terk etse de; kendi oyununu organize etmede sıkıntılar yaşadı. Kaptırılan toplar, amacı ve hedefi şaşan paslar; pozitif bütünlüğü engelliyordu. Galatasaray kötüydü... Fenerbahçe ise bildik düzenindeydi. İki taraftan biri aksıyorsa, doğal olarak maçın seyir zevki de erozyona uğruyor...
Öte yandan; yıllardır bir türlü akıllanmayan fanatikler, meşalelerle ortalığı çirkinleştirmeye inatla devam ediyordu. O kadar çok yanıcı maddeyi nasıl stada sokuyorlar? Ellerine geçeni de sahaya attılar. Ruh hastası bunlar.
***
Maç uzatmaya gitti ama; F.Bahçe bu kadar kötü bulduğu G.Saray'ıın işini, normal sürede bitirmeliydi. Çünkü uzatmada zorlandı. Zafer panaltılarla biraz geç, hatta güç geldi ama; netice itibariyle kupayı aldılar. Bravo F.Bahçe!