28 Şubat postmodern darbesini gerçekleştiren paşaların rütbeleri geçenlerde söküldü. Bu, çok önemli bir gelişmeydi. Darbe heveslilerine verilmiş büyük bir gözdağıydı.
Ancak zihinlerdeki rütbeler sökülmeden, omuzlardaki rütbeleri sökmek meseleyi halletmiyor.
Nitekim bu gerçeği geçtiğimiz günlerde yaşadığımız bir olay bütün çıplaklığı ile ortaya koydu.
Edremit'te düzenlenen "kurtuluş!" törenlerinde, zincire vurulmuş siyah çarşaflı bir kadının zincirlerinin çözülerek "çağdaş giyimli!" bir kadına dönüşmesini izledik. Bu olay, zihinlerdeki rütbelerin sökülmesinin ne kadar zor olduğunu gözler önüne serdi.
Bu zihniyetin rütbelendirme anlayışı şöyle; bizden olmayan çağdışıdır. Çağdaş insan; Batılılar gibi yaşayan, giyinen, inanan ve onlarla aynı ahlak kodlarına sahip "özgür" bireydir!
Modern olabilmenin ilk göstergesi olarak; Batılı kılık kıyafet, dine karşı mesafe, eğlence hayatı gibi değişkenler gösterilerek yüz elli yıldır toplum şekillendirilmeye çalışıldı ve zihinlere rütbeler işlendi. Bu rütbeler daha Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren görülmeye başlandı.
Modernleşme düşüncesi önce kıyafet ve inanç değerlerinin değişimiyle işlendi. Şapka devrimi gibi bireysel hayata yönelik değişiklikler, kadın üzerinden yürütülen politikalarla devam ettirildi.
"Yeni, güncel" manasına gelen "modern" kavramı Latince "modo" kelimesinden türetilip kılık kıyafet ölçümü olarak kullanılan "moda" tabiriyle de özdeşleştirildi.
Yapıcılıktan uzak bir anlayışı temsil eden bu modernleşme, yaratılışla/varoluşla ve kadim medeniyet kültürüyle mütemadiyen savaşmış ve kılık kıyafet de dahil her alanda toplumu ifsat ederek bireylerin değişmeleri için uygun zeminler oluşturmuştur
Dindar ve muhafazakâr insanların kötü, beceriksiz, cahil, çirkin olarak resmedilmesiyle adeta zihinlere bazı rütbeler mıhlandı. Geçmişin kötülenmesi gereken, eskinin atılması gereken bir şey olduğu her zaman hatırlatıldı!
Edremit'teki durum yeni değil aslında. Geçmişte bu ve benzeri görüntüler o kadar çok yaşandı ki...
Edremit olayı; yaşanan bütün gelişmelere, darbecilerin yargılanmasına, mahkûm edilmesine, rütbelerinin sökülmesine rağmen zihinlerdeki rütbelerin hâlâ canlılığını koruduğunu gösteriyor.
Görünen o ki bu alanda atılması gereken daha çok adım var.
Omuzlardaki rütbeleri attığınız gibi atamazsınız zihinlere çakılmış olanları.
Bunun için eğitim ve kültür alanında bir şeyler yapılması gerektiği açık.
Çünkü zihinlere yerleştirilmiş rütbeler bu yolla yerleştirildi. Daha okuma yazmaya başlamamış dimağlara atalarının ne kadar ilkel olduğu, bu necip milletin geçmişinin ne kadar cahil olduğu anlatıldı yıllarca.
Cumhuriyetle birlikte zincirlerden kurtulunduğu, geçmişin yobazlığından günümüz modernliğine ulaşıldığı anlatıldı yıllarca.
Zihinlerdeki rütbeleri pekiştirmek için kültürel alana sürekli yığınak yapıldı.
Bu bazen filmler, bazen tiyatro oyunları, bazen kitaplarla oldu.
Yazılı ve görsel medya yıllarca bu alanda propaganda yaptı.
Zihinlere yerleştirilen rütbeler konusunda Yeşilçam'a ayrı bir sayfa açmak gerekir. Sinemanın kalbi olan Yeşilçam, yıllar boyunca ürettiği filmlerle nal çakar gibi çaktı zihinlere rütbeleri. Filmlerde ne zaman bir din adamı gösterilse yobaz, uğursuz, cahil olarak resmedildi. Din ve dindarlar geri kalmışlığın sembolü olarak lanse edildi. Kadınlar türbanlarını attıktan sonra çağdaş olarak sunuldu.
Nesiller bu eğitimle ve bu kültürel altyapıyla büyüdü. Dolayısıyla eğer zihinlerdeki rütbelerin sökülmesi isteniyorsa yine aynı yoldan gidilmesi gerekir.
Eğitim ve kültür bu yüzden önemli.
Geçmişte imkânlar kısıtlıydı. Var olan kaynaklar da zihinlere rütbeler yerleştirilmekte kullanılıyordu. Bugün ise tablo farklı.
Dindar ve muhafazakâr insanların imkanları her açıdan fazla. Maddi ya da manevi açıdan bir eksiklik olduğu söylenemez.
Bu yüzden zihinlerdeki rütbeleri sökmek için dindar kesimin önünde bir engel yok.
Eğitim ve kültür alanında yapılacak hamlelerle bunu yapmak gerekiyor.
Ancak zihinlerdeki rütbeleri sökmenin omuzlardaki rütbeleri sökmekten daha zor olduğu gerçeğini de unutmamak gerekiyor.