Zehra benden hayli küçük, çok genç bir kadın. Bu yüzden ismi ile hitap ediyorum. Kabataş’ta uğradığı saldırının medyada nasıl ele alındığını, hangi kelimelerle tarif edildiğini umarım bilmiyordur.
İnsanların ne kadar pespayeleştiğini görmek onu daha da incitecektir. Kanal D’nin, “işte Kabataş’taki olayın görüntüleri, hiçbir şey yaşanmamış aslında” diyerek yayınladığı güvenlik kamerası kaydı, Zehra’ya ve olayı bir şekilde medyaya duyuran gazetecilere yeni bir linç ve itibarsızlaştırma kampanyasının başlamasına yol açtı. Kamera görüntülerini görmeden önce de “kesin yalan, ne olacak uydurmuşlar işte” diyen gözü dönmüş bir güruh şimdi yayınlanan görüntüyle saldırılarını, kötü sözlerini, aşağılamalarını, küfürlerini, hakaretlerini ve nefretlerini meşrulaştıracak bir ‘delile’ kavuşmuş oldular.
“Artık nasıl bir hastalıklı ruhun cinsel fantezisi ise...” diye başlayan yazılar yazıyorlar, şekline baksan adam sanacağın suretler... Zehra’nın uğradığı saldırının görüntülerini daha önceden izlediğini söyleyen ve o zaman çıkıp “izlediğim görüntüde bir şey yok, yalanmış” gibi bir açıklama yapmayan, bilakis attığı twitle tersi bir algı oluşturan İsmet Berkan şimdi nedamet getiriyor: “Bu kadar emin konuşmamalıydım, içinde yer almadığım bir siyasi propaganda savaşının tarafı olmamalıydım” diyor. Oysa biz bir kadının uğradığı saldırıyı konuşuyorduk, siyasi bir propagandayı değil.
Olayı siyasi bir propagandaya alet edenler Gezi’nin bütün küfür literatürünü esirgemeden üzerimize boca edenler oldu. O küfürler olmasaydı kimse çıkıp “başörtülü bacım” demezdi, emin olun.
Yazık, çok yazık...
Pornografik merak
Fakat kendi adıma şu özeleştiriyi yapmalıyım; sosyal medyanın adeta bir savaş alanına döndüğü, gazetecilerin Gezi’ye cephane taşıdığı, yalan twitlerle ölü-yaralı skoru verdiği bir ortamda duyduğum bu feci haberi her şeye rağmen paylaşmamalıydım.
Ne yazık ki o kadar çok başörtülü kadın tacize uğruyordu ki o günlerde, belki bu bir uyarıcı olur, bir duyarlılık oluşur diye düşündüm. Bilemedim Zehra’nın yaşadıklarını kimseyle konuşmak istemeyeceğini, medyaya yansımasından rahatsız olacağını. Suç duyurusunda bulunmuş, adli tıptan rapor almıştı. Fakat biz sosyal medyada paylaşmamış olsaydık, şikayetiyle ilgili süreç bugün kimsenin haberi olmadan devam ediyor olacaktı.
Demem o ki özür dilenmesi gerekiyorsa Zehra’dan dilenmelidir.
Kendi adıma Zehra’dan özür dilerim.
“Polise anlattıklarının ne kadarı doğru ne kadarı yanlış”, “kamera görüntülerinde bir şey de yok, ne ola ki”, “acaba Zehra travma anında yaşadıklarını abartmış olabilir mi” gibi makulleştirme çabalarına da gerek yok.
Zira mezkur görüntüler Zehra’nın anlattıklarını doğrulamadığı gibi yalanlayamıyor da.
Pornografik bir merakla “hani nerde, hani nerde” diye galeyana gelen holiganlar için yapılabilecek bir şey yok, Allah ıslah etsin demekten başka. Kafası karışıklara, olayı mağdur olmuş bir kadın üzerinden değil siyasi propaganda üzerinden okuyanlara da tavsiyem, takılmasınlar çok fazla! Nasılsa bu fenalık kendi başlarına gelmedi! Hem bu kavganın tarafı da değiller nasılsa! Başbakan’ın konuyla ilgilenmesinden mülhem “başörtülü bacıma” ifadesini diline dolayanlar, alaya alanlar, Gezi eylemleri süresinde Taksim’in duvarlarına neler yazıldığını hatırlasınlar. Polis dayağıyla öldürülen Ali İsmail Korkmaz ve diğerlerinin katili olarak başörtülü yazarları gösterenler, Kabataş olayını 6-7 Eylül provokasyonuna benzetenler, toplumu bir kez daha başörtüsü üzerinden provoke edenler, “halkı kışkırtmak, kin ve nefrete takrir etmekten yargılanmalı bunlar” diyerek isim listesi yayınlayanlar... Kendi nefretlerini dışa vuruyorlar.
Nefretle ekilen toraktan iyilik yeşermez.