CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır’da, ‘’Bizi hâlâ 1930’ların CHP’si gibi görmeyin; dünya değişiyor, biz de değişiyoruz’’ dediğini işitince, CHP’in bir süreden beri burada yazdıklarımı yerine getirdiği kuşkusuna düştüm.
En iyisi ‘çatı adayı’ belirleme süreci boyunca ve hemen sonrasında yazdıklarımdan bir demet sunayım, kararı sizler verin.
İlk yazı CHP ile MHP de gömleklerini çıkarabilecek mi? başlığını taşıyor, tarihi 13 Mayıs 2014):
“Çatı aday için aranan özellikler, programında ve kuruluş beyannamesinde kendisini tanımlarken Ak Parti’nin kullandığı sıfatlarla örtüşüyor...
(..) Herhalde Ak Parti’nin sevinmesi gereken bir durum bu. / Galiba durum her iki partinin kendileriyle ilgili değerlendirme yapmalarını da zorluyor: Halkın hoşuna gidecek aday için öngördükleri vasıfların bir çoğu kendilerinde yok; varolanlar da eksikler yüzünden yeterince halktan revaç görmüyor... Bu sebeple, ne kadar çaba gösterirlerse göstersinler, seçimlerde oylarını artıramıyorlar... / Cumhurbaşkanlığı seçiminin zorladığı atmosfer, halkın değerleriyle tanışmayı getirdi her iki partiye; umarım, şu günlerde elde ettikleri yeni bilinçle partilerini gözden geçirmeyi de düşünürler...”
İkinci yazının başlığı Muhalefetin ayak oyunları, tarihi 5 Haziran...
“Seçimde marifet, Ak Parti adayı karşısına halkın ondan daha fazla teveccüh gösterip oyunu vereceği birini çıkartabilmektir. Seçimi boşa çıkartmak için boykot etmekle, seçmenin, geçmişin ülkeyi kaosa sürükleyen darbe davetçisi nafile turlarıyla kendilerini özdeşleştireceğini bile düşünemiyorlar. / Kargaşa ve kaosa dayalı taktik arayışlarından bir şeyi öğreniyoruz: Muhalefetin halka beğendirebileceği bir aday bulmakta zorlandığını...”
Siyaset yanlışları siyaseti kilitliyor yazısını ise 8 Haziran günü okudunuz:
“Zor bir durum doğrusu muhalefetin içinde bulunduğu durum... / Çıkış yolu yok gibi... / Yoksa var mı? / Aklıma gelen, muhtemelen sizin de aklınıza gelmiştir: Bir defa olsun halka saygılı davranmak ve ülke için en doğru tercih sayılabilecek kimse, onunla halkın karşısına çıkmak... Her partide saygın, itibarlı bir-iki isim vardır mutlaka; partilerde yoksa bile, tabanın ‘Bizim’ diyebileceği biri... / Partiler ayak oyunları üzerinde kafa yoracak veya kendileri namına kafa yoranlara kulak verecek yerde, en doğru tercih olduğuna inandıkları bir kişiyi adaylığa zorlayabilirler... / Hatta parti taassubunu aşıp parlak bir isim üzerinde ittifak sağlayarak, bütün ülkeyi o isim etrafında birleşmeye davet de edebilirler... / Olmaz mı? / Düşünün bakalım, neden olmasın? / Eğer olmuyorsa ve olmayacaksa, sebebi, muhalefetin de içinde yer aldığı siyaset erbabının izleyegeldiği yanlış çizgi olmasın?”
CHP-MHP ‘çatı adayı’ belirledi, ardından şunları yazdım:
“Evet, Ekmeleddin Bey’in cumhurbaşkanı adayı olarak belirlenmesine Ak Parti de sevinmeli. / Ak Partililerin CHP’nin bu hamlesinden tedirginlik yaşamalarını anlıyorum. Hayır, cumhurbaşkanlığı seçiminde zorlanacakları için değil; tam tersine, CHP’nin MHP ile birlikte böyle bir tercihte bulunması, cumhurbaşkanlığı seçiminde Ak Parti için bir nimettir.”
(CHP-MHP hamlesi, 17 Haziran).
Ardından da şunu:
“Halkın önüne halkla ortak paydası fazla birini aday çıkarmalarından anlaşıldığına göre artık doğruyu görmeye başladılar; madem öyle, partilerini de bu yeni gerçekliğe uygun biçimde elden geçirmeliler... / Buna hazır mı CHP?”
(CHP’yi bekleyen sınav, 19 Haziran)
Ne dersiniz? Dediklerime kulak veriyor olabilirler mi hakikaten?