Leyla Zana-Başbakan Erdoğan görüşmesinin toplumda büyük yankı uyandırması, çözüm konusundaki beklentiyi ortaya koyuyor. Bu görüşmeye milliyetçi bazı çevreler ile PKK ve BDP canibinden tahmin edildiği gibi olumsuz tepkiler geldi.
Öncelikle şunu ifade etmek gerekir: Zana’nın görüşme talebinin ivedilikle karşılık bulmasının bazılarınca ‘Başbakan’ı öven sözler sarfetmesi’ne bağlaması son derece yanlıştır. Bunun sebebi, Zana’nın daha objektif, makul ve sağduyulu değerlendirmeler yaparak ezber bozan bir yaklaşım sergilemesi ve bunun sürece katkı verebileceği düşüncesidir.
Zana’nın gündeme getirdiği ‘Öcalan’a ev hapsi, KCK operasyonları, Oslo sürecinin başlaması gerektiği’ gibi bir kısım düşüncelerin Başbakan’ca kabul gördüğü ve muhtevada anlaşıldığı gibi yorumlar da gerçeği yansıtmamaktadır. Zana düşüncelerini ortaya koymuş, Başbakan Erdoğan da inandığı doğrularla cevabını vermiştir. Nezaket çerçevesinde bir fikir teatisi yapılmış ve aykırı da olsa görüşler dile getirilmiş, medeni bir görüşme gerçekleşmiştir.
Bu görüşmenin muhtevasından ziyade yapılmış olması ve siyasi diyaloğu öne çıkarması önem taşımaktadır. Nitekim, Başbakan Erdoğan görüşmeyi, olumlu ve verimli şeklinde değerlendirerek ümit kırıcı bir tutum takınmamıştır.
Gerçekten de önemli olan diyalog ve uzlaşıya açık olmaktır. İnsanlar farklı görüşlere sahip olduğu için farklı partide yer alıyorlar... Silaha başvurmadan, terör dayatmasına tevessül etmeden aykırı da olsa görüşleri serdedebilmek ve demokratik zeminde özgürce tartışabilmek esas olmalıdır.
Benim gözlemlediğim kadarıyla Leyla Zana, yılların tecrübesiyle yeni bir yol açmaya, kendince gözlemlediği tıkanıklığı yeni bir tarz ve yöntemle aşmaya çalışıyor. Bilindiği gibi İmralı başından bu yana ‘hem silah-hem diyalog’ yöntemini savunuyordu. Kandil ise ‘tek yol silahlı mücadele’ diye demokratik çözümü ve diyaloğu reddediyordu. Zana’nın tavrı ise diyalog ve müzakereyi öne çıkarıyor. Zana, ‘silah sigortamızdır’ noktasından ‘gençlerin ölmesini artık hiçbir vicdan kabul edemez. PKK da ona göre bu süreci yeniden değerlendirsin’ noktasına ulaşarak, üçüncü yolu temsile soyunmuş oluyor. Zana Başbakan Erdoğan’dan ümidini ortaya koyarken, aslında hem demokratik çözümü yöntem olarak öne sürüyor, hem de BDP’nin AK Parti’yi ‘düşman ve hasım’ olarak gören sert tutumundan ayrılıyor...
Zana’nın söylemlerinden duydukları rahatsızlığı dile getiren terörist elebaşısı Duran Kalkan, tek yolun ‘silahlı çözüm’ olduğunu söyleyerek, başlattıkları Devrimci Halk Savaşı’nı bilinçli şekilde ana yöntem olarak gördüklerini deklare ediyor. Nitekim Oslo sürecini bozan da Silvan saldırısıyla devreye konulan bu yöntemdi. PKK, böyle bir kalkışmayla netice alabileceği yanılgısına kapılarak diğer yol ve yöntemleri havaya uçurmaya çalışmıştı.
Zana’nın öne çıkardığı birçok konu bize çok aykırı gelebilir, kabullenmek istemeyebiliriz, ama önemli olan bunların silah dayatmasıyla değil, demokratik usullerle tartışılması, meşru zeminde mücadele edilebilmesidir.
Zana, tıkanıklığın nasıl açılacağını sorguluyor, Demirtaş hala samimiyet testinden bahsediyor... Oysa samimiyetsizlik ortaya koyan ve süreci tıkayan PKK’nın silahı kutsayan anlayışıdır. BDP’nin bunu sorgulamaya başlaması, çözüm konusundaki iyi niyetini gösterecektir.
Kürt milliyetçisi kesimler arasında da aşırı Marksist, aşırı sol, mezhepçi ve sertlik yanlısı farklı karakterler bulunuyor. Zana, Gülten Kışanak ve Emine Ayna türü kadın siyasetçilere göre daha makul ve objektif davranmaya, çözüm odaklı hareket etmeye çalışıyor.
Zana, Başbakan’la görüşmesinin Kandil ve BDP tarafından yerden yere vurulması sebebiyle, kendi tabanından ayrı düşmemek için ‘ben gittim davamı savundum’ anlamında bir açıklama yapmıştır. Zana, görüşmede ‘Öcalan’a ev hapsi, Oslo sürecinin başlaması, KCK operasyonları’ gibi BDP’nin savlarını dillendirdiğini vurgulayarak kendi mahallesine mesaj vermiştir. Bunu ‘Öcalan’dan meşruiyet devşirme’ şeklinde yorumlamak da elbette mümkündür. Ancak şu hususu unutmamak gerekir: Zana’nın kendi tabanının ve mahallesinin hassasiyetlerinden koparılması, sembolik değerini zedeler, bir anlamsızlaşmaya kapı açar. Zana, kendisi olarak kaldığı ve bir ayağını kendi zeminine bastığı sürece anlamını korur, PKK veya BDP’ye yönelttiği eleştiriler de ancak bu şekilde daha fazla önemsenebilir.
‘Terörle mücadele-siyasetle müzakere’ diyen Başbakan Erdoğan siyasi zeminde diyaloğa açık olduğunu CHP ve Zana görüşmeleriyle ortaya koymuştur. Beklendiği gibi PKK ve BDP bu konuda yine çözüm inisiyatiflerini boğmaya çalışan negatif bir tutum sergilemiştir. Zana’nın ayağını bastığı nokta, BDP için de demokratik siyasetin başlangıç noktasıdır.