Turgut Özal da bizimdi. Abdullah Gül de bizimdi. Ama halk oyuyla seçilen ilk reis-i cumhur bambaşka. Recep Tayyip Erdoğan, bir zamanlar Allah’a isyanın ve milletle mücadelenin merkezi olan Çankaya Köşkü’ne, yüksek sesle Allah Allah diyerek, Fatiha suresini okuyarak, bir devrin kapanıp yeni bir devrin açıldığını resmen ilan ederek çıkıyor. Frak da giymeyecek.
***
Fitnecilerin bölünme haritalarına aldanmayın. Memleketin bir bölümü tamamen HDP’nin, bir bölümü tamamen CHP’nin, gerisi AK Parti’nin rengine boyanmış! Kutuplaşmanın, parçalanmanın resmiymiş bu! Oysa külliyen CHP denilen sahil bölgesinde AK Parti yüzde 30’larla-40’larla temsil ediliyor, ciddi bir varlık sergiliyor. ‘Ölüsü’ bile yüzde 29.77 (Kırklareli). HDP’nin birinci parti olduğu illerin yarısında da AK Parti yüzde 30’larda-40’larda. Iğdır’da yüzde 27. En düşük oy oranına sahip olduğu Hakkari, Tunceli ve Şırnak’ta bile CHP ve MHP gibi silinip gitmedi. Bu illerin her birinde yüzde 15 civarında oyu var.
Türkiye’nin her yerinden -ama gerçekten her yerinden- hatırı sayılır miktarda oy alan, Türkiye’nin her yerine -ama gerçekten her yerine- kök salan AK Parti ve Erdoğan’ı milleti birbirine yabancılaştırmakla suçlayan densizler, o komik haritalarını alıp başlarına çalsınlar! Koca koca Güneydoğu illerinde yüzde 1 veya 2’yle iktifa etmek zorunda kalan, İç Anadolu’dan büyük ölçüde silinen, Karadeniz’in önemli merkezlerinde ancak MHP ile birleşerek varlık gösterebilen CHP mi kaynaştıracak milleti? Kürtlerin yüz vermediği MHP mi? İç Anadolu’da. Karadeniz’de, Trakya’da, hatta bazı Doğu illerinde bile ancak büyüteçle görülebilen HDP mi?
AK Parti ve Erdoğan, Türkiye’nin hiçbir bölgesinde, hiçbir bölgenin hiçbir merkezi vilayetinde marjinal değil. Onların her biri ise birçok bölgede marjinal. Memleketin kutuplaşmasından, milletin birbirini ötekileştirmesinden endişe ettiklerini söylerken samimiyseler, Kars’tan Edirne’ye ve Trabzon’dan İzmir’e kadar her yerde kitlesel teveccüh gören AK Parti ve Erdoğan için Allah’a şükretsinler.
***
Erdoğan, seçimin daha ilk turunda yüzde 52’lik salt çoğunlukla cumhurbaşkanı seçildi. Tertemiz, net bir zafer. HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş’a oy verenlerin ezici çoğunluğunun ikinci tercihi de kesinlikle Erdoğan olurdu. Bu da geçsin kayıtlara.
“Ama halkın yüzde 40’ı Erdoğan’a karşı. Öyleyse....”
Öyleyse ne?
“Şey işte... Yüzde 40’la gerilimli bir ilişkisi var Erdoğan’ın... Demek ki...”
Demek ki ne?
“Siyasetini gözden geçirse... Halini tavrını değiştirse... Uzlaşmacı olsa.... İyi olmaz mı?”
İyi olmaz.
Kürt düşmanları, barış düşmanları mutlu olsun diye Kürt Meselesi’nin çözümünden ve barış sürecinden vazgeçemez! İslam düşmanları mutlu olsun diye başörtüsünü yasaklayamaz, imam-hatipleri zincire vuramaz! Emperyalistler ve onların yerli işbirlikçileri mutlu olsun diye Filistin’e veya Somali’ye sahip çıkmaktan geri duramaz! Neo-Kolonyalistler ve onların Gezi’ci müttefikleri mutlu olsun diye dünyanın en büyük havaalanı gibi kalkınma projelerini iptal edemez! Militaristler mutlu olsun diye demokratik açılım paketlerini rafa kaldıramaz! Röntgenciler, şantajcılar, sabotajcılar, provokatörler, casuslar mutlu olsun diye paralel devlet eşkıyasıyla mücadeleden geri duramaz!
“Ama....”
Ama ne?
Aleviler mi? En çok cemevi Erdoğan döneminde açıldı... Dersim’deki Alevi kıyımını lanetleyen ve bundan ötürü devlet adına özür dileyen ilk başbakandır Erdoğan...
Gayrimüslim azınlıklar mı? Gasp edilen mülklerini Erdoğan döneminde geri almaya başladılar... 1915 trajedisi için Ermenilere taziye mesajı yayınlayan ilk devlet adamı da Erdoğan...
Erdoğan’a oy vermeyen herkes yeminli Erdoğan düşmanı filan değil. Öyle olanlar da var şüphesiz. Oranlarını bilmiyoruz; ama, istediği kadar yüksek olsun, o kitleyle uzlaşmanın yolu ille de yukarıda mezkur meselelerde Erdoğan’ın geri adım atmasından geçecekse, varsın düşmanlıklarına devam etsinler. Muhalefetlerini özgürce ifade edebiliyorlar mı? Edebiliyorlar. Kafalarına uygun partilerin iktidara gelmesine yasal veya teknik bir mani sözkonusu mu? Değil. Öyleyse ortada trajik bir mesele yok.
***
Demokrasilerde kutuplaşmaların olmayacağını kim nereden çıkarıyor? Kutuplaşmalar her zaman ve her yerde olur. Demokrasinin varlık sebebi de, zaten, kaçınılmaz olan kutuplaşmaların çatışmaya dönüşmesini engellemektir. Ne ile? Her şeyden evvel, çoğunluğu iktidara taşırken azınlığa da bir gün çoğunluk olup iktidara gelme -veya azınlık olarak iktidarda yer alma- kapısını açık tutan hür seçimler vasıtasıyla. Bununla beraber elbette ki hür basın ve bağımsız yargıyla.
Hür seçimler yapıyor muyuz? Yapıyoruz. Türkiye basınının “kaptan gemisi” başta olmak üzere sayısız gazete ve ülkenin en popüler televizyon kanallarının çoğu Erdoğan’a ağzına geleni söyleyebiliyor mu? Söyleyebiliyor. Anayasa Mahkemesi ve Yüksek Seçim Kurulu iktidara yaka silktirebiliyor mu? Silktirebiliyor. Öyleyse, kutuplaşmaların zaman zaman çatışma boyutuna geçmesi veya o yönde tezvirat yapılması demokrasinin olmayışına değil çatışmacıların demokrasiyi sindirememelerine delalettir.
***
Reis-i cumhurluğun kutlu olsun Reis. Zaferimiz mübarek olsun.