Süleyman Çelebi’nin 1409 yılında kaleme aldığı Vesîletü’n-Necât adlı eseri, mevlid türünün en tanınmışı olarak bu topraklarda yüzyıllardır okunuyor ve peygamber sevgisini yediden yetmişe herkesin zihnine işliyor.
İslâm sanatında önemli bir yere haiz olan ve sözlükte doğum yeri ve zamanı anlamına gelen mevlit, Hz. Peygamber’in doğum yıl dönümünde yapılan törenlerde okunmak üzere yazılmış eserlerin ortak adıdır. Resul-i Ekrem’in doğumu, aziz şahsiyeti ve hayatı üzerine kaleme alınan mevlitlere Arap dünyasında da rastlanmakla beraber bizde iki yüze yakın örneği bulunmakta. Ancak bunlardan tek bir isim daha fazla ön plana çıkıyor. Süleyman Çelebi’nin 1409 yılında kaleme aldığı Vesîletü’n-Necât adlı eseri, mevlit türünün en tanınmışı olarak bu topraklarda yüzyıllardır okunuyor ve peygamber sevgisini yediden yetmişe herkesin zihnine işliyor.
Osmanlılarda Peygamberin doğum günü olarak kabul edilen Rebiyülevvel ayının 12. gününde, büyük camilerde törenler tertip edilmesinin, Kanuni devrinden itibaren başladığı ifade ediliyor. İstanbul’un fethinden sonra mevlit törenlerinin Ayasofya’da yapıldığı, Süleymaniye Cami inşa olunduktan sonra merasimin bu camiye intikal ettiği buradan da Sultanahmet Camii’ne geçtiği bilinmekte. Ayrıca Eminönü Vâlide Sultan, Eyüp Sultan, Beyazıt ve Nusretiye Camileri mevlit organizasyonları yapılan diğer ibadethaneler arasında. Sultan Abdülaziz döneminde ise birkaç kez Ortaköy Camii’nde düzenlenen mevlit merasimi Sultan Abdülhamit devrinde de Yıldız’daki Hâmidiye Camisi’nde icra edilmişti. Bu münasebetle padişahların mevlide katılmak için camiye gelmeleri de Mevlit Alayı olarak adlandırılmaktaydı. Geçmişte Sultanahmet Camii’nde düzenlenen mevlit törenlerine neredeyse tüm devlet erkânı iştirak etmekteydi. Şeyhülislam, Anadolu ve Rumeli Kazaskerleri, İstanbul’da bulunan eyalet kadıları, yüksek rütbeli ilmiye ricali ve müderrisler mevkilerine göre minberin solunda, hünkâr mahfiline doğru yerlerini alırlardı. Vezirler ise mihrabın sol tarafına konulan seccadelere oturuyorlardı.
Hediyesi samur kürk
Padişahın, merasim alayı ile camiye yaklaştığı, müezzinin Feth Suresi okumaya başlamasıyla anlaşılır, sure tamamlandığında padişah hünkâr mahfilindeki yerini almış olurdu. Ardından Ayasofya kürsü şeyhi daha sonra da Sultanahmet vaizi birer kısa vaazda bulunduktan sonra kendilerine samur kürk hediye edilir, vaaz aralarında da cemaate şerbet ikram edilirdi. Vaazların bitimiyle mevlid okunurdu. Mevlidin “Geldi bir ak kuş kanadıyla revan / Arkamı sığadı kuvvetle heman” beyti okunduğu sırada bütün cemaat hürmeten ayağa kalkardı. Burada daha birçok ayrıntısını aktaramadığımız eski zaman mevlit törenleri artık mazide kaldı. Ancak Süleyman Çelebi’nin o eşsiz eseri hala dimdik ayakta.