Siyasetin yargıya müdahalesinden daha kabul edilemez olan yargının siyasete müdahalesidir. Siyaset yargıya müdahale ederse veya ettiğini düşünüyorsak bunu sandıkta yargılayabiliriz ama yargı siyaset yapıyorsa ne sandığı ne de demokrasiyi kurtarabiliriz.
Bugün yaşanmakta olan manzara bundan ibarettir. Yargı, Oslo sürecinden beri siyaseti; başta çözüm süreci olmak üzere, demokratikleşme, dış politika ve nihayet kalkınma hamleleri üzerinden yargılamaktadır. 7 Şubat 2012 MİT Vak’asından, 17 Aralık 2013 darbe teşebbüsüne kadar, yargıdan veya o yargıyı yöneten gruptan gelen her adım, siyaseti ve o siyasetin lider kadrosunu hedefe koyan örneklerle doludur. Baştan ayağa karalama kampanyaları ve ardından adresi belli hedeflere yönelen davalar...
Böylesi süreçleri askerin siyaseti sevk ve idare ettiği yıllarda da yaşamıştık. Dün Savaşların, Yüksellerin, Kanadoğluların, Yalçınkayaların yaptığını bugünün yargıç sınıfı yapmaya teşebbüs etmektedir.
Muhafazakar-mütedeyyin çoğunluğu yok etme darbesi
AK Parti gölgesinde gelişen bir hareket, dünün derin devletinden boşalan ünitelere yerleşme planında sınır tanımamaktadır. Bunu yaparken de öncelikle ve mutlaka AK Parti’yi devirmek, muhafazakar karakterli sermaye, sivil toplum örgütleri ve aktörleri devre dışı bırakmak gibi benzersiz bir nefret planını uygulamaya koymaktadır.
Demokrat-muhafazakar-mütedeyyin çoğunluk geçmişte de yargı darbeleri yaşamıştı ama hiç bu kadar sinsi ve öfke dolu bir saldırıya muhatap olmamıştı. Yargı, geçmişte olduğu gibi bugün de enstrümandır. Hakkı hukuku, demokrasiyi ve hatta yolsuzlukla mücadeleyi değil siyasetin üstesinden siyasetle gelemeyen yeni paralel/derin devletin enstrümanıdır. Kendilerini Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarını düşürmeye, siyasi rakiplerini iş başına getirmeye adayanların yargısıyla karşı karşıyayız. Tamamen siyasete bulaşmış böyle bir yapıya, “yargısal kutsallık” asla atfedilemez.
Eski Türkiye kurumlarının hamlesi
Bugün, 12 Eylül 2010 referandumunun üzerinden iki yıl geçmeden amacından sapan, “Eski Türkiye” kurumu haline gelen HSYK’nın hukuk dışına çıkan yapısını değiştirmeyi konuşuyoruz. Değişime itiraz edenler, ortadaki darbe girişimini görmezden gelerek, koskoca bir ülkenin zekasıyla alay ediyorlar. “Yeni derin devlet”in emrinde garantili bir sığınak bulan yargıyı “hukuk” gibi sunarak anayasa dersi vermeye kalkıyorlar.
Açıkçası, siyasetin bütün araçlarını kuşanarak Erdoğan’ı ve beraberinde bütün muhafazakar-mütedeyyin ve demokrat unsurları yok etmeyi planlayan yargıya karşı önlem alınmaması gerektiğini söylüyorlar.
Milletin siyasal iktidara verdiği yetkinin kullanılmamasını, iktidarın karşı karşıya bulunduğu darbeye boyun eğmesini ve tam da yargı ile o yargıyı sevk ve idare eden cemaatin istediği gibi Erdoğan’ın alaşağı edilmesine ses çıkarılmamasını tavsiye ediyorlar.
Yargı siyasallaşırken, dokunulmazlık zıhlarına sarılmış halde siyaset yaparken; siyaset sessiz kalamaz.
Siyasetin görevlerinden birisi kendi iktidarını korumaktır. Son tahlilde, korur korumaz; isterse boyun eğer, sesini çıkarmaz kendi bilir ama her durumda milletin hukukunu korumak zorundadır. Bilhassa, milli iradeyi siyasetin merkezine taşımak gibi tarihi önemde bir başarıya imza atan Tayyip Erdoğan’ın bu en değerli esere sahip çıkmak sorumluluğu vardır. Büyük umutlar bağlanan 2010 referandumu HSYK’nın demokratikleşmesini ve hukuki bir kurum haline getirmesini sağlayamadı. Aksine, korsan bildiriler, Anayasa Mahkemesi’ni etkileme, Meclis’in üzerinde hüküm tesis etmek dahil eskiden ne yaşanıyorsa bugün daha derin bir şekilde devam etti. Ülke, ortak bir iradeyle 10 yıl mücadele verip en büyük hastalık olan derin devleti tasfiye ettikten sonra bugün karşısında yeni derin devlet silüetini tam da bu kurumun şahsında görerek dehşete düştü. 12 Eylül’de “evet” veren yüzde 58’in de “hayır” diyen yüzde 42’nin de hayal ettiği HSYK bu değildi. İki kesimi de birden yanıltan bir yapı ortaya çıktı.
Hayalkırıklığını onarmak gerekir
Şimdi... Meclis’in görevi bu topyekün hayalkırıklığını acilen ve kalıcı olarak tamir etmektir. İster muhafazakar, ister laik, ister sağcı, ister solcu, ister liberal olsun kimse eski vesayetin yerine yenisinin tesisini kabul edemez. İnsanlar sandığa, bir vesayet gücü gitsin yerine de başkalarını gelip hevesini alsın diye gitmedi.
Siyasetin görevi şimdi, bu ortak isteği tahakkuk ettirmek olmalıdır. Böylelikle demokrasiyi, yine demokrasiyle korumak mümkün olacaktır.
Meclis, bir hamlede yeterince işlevsel, yeterince hızlı, yeterince kaliteli bir hukuk sistemi kuramayabilir ama bütün bunlardan daha önemli olan birşeyi başarabilir; vesayeti kaldırabilir.
HSYK’nın Adli Kolluk Yönetmeliği ile ilgili yaptığı ‘anayasaya aykırı’ açıklamasının hemen ardından Danıştay yönetmeliğin yürütmesini durdurmuştu. Hukukçular, HSYK’nın Danıştay’a talimat verdiğini belirterek kurulu protesto etmişti.