1987 yılında Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okuyan bir ağabeyim elime tutuşturmuştu. “Bunu da mı okuyacağım” diye serzenişte bulunmuştum, “Gül Yetiştiren Adam” için. Okudum, okudum okudum, Gül Yetiştiren Adam’ı ve onun gibi nice sayısını unuttuğum kadarını.
Gül Yetiştiren Adam bugün ömrünün son baharında. Tıpkı, Kudüs sevdalısı “Ak Saçlı” gibi!
Sayıları azaldı oysa 7 Güzel Adam’dılar..!
Kala kala kaldılar, gül suyuyla yıkanıp, 7 kat örtülere sarılıp kollanacak kadar. Azaldılar.
Ak Saçlı Kudüs sevdalısı ile Gül Yetiştiren Adam
Önce Ak Saçlı Kudüs sevdalısının eline gittim. “Dur seni gözlerinden öpeyim benim Kudüs arkadaşım” diyerek elini öptürmedi. Sonra da “Bir daha gidelim Kudüs’e, ne dersin?” diye takıldı. Belli ki İsrail’in beni 10 yıl boyunca sınırlarının dışına attığından habersizdi.
Sonra arkasından ona yetişmek için koşuşturan kalabalık önünde koridorda pire gibi ilerleyen “Gül Yetiştiren Adam”ı gördüm. Koştum, “abi” diyerek yanına seğirttim. Eline uzandım!
O da “Ak Saçlı” gibi öptürmedi elini. Elimi tuttu… Diğer elini omzuma koydu… Ve sevindiğinde hep yüzü kızarır bilirim. O anda yüzü kızardı, tebessüm etti, “Seninle ancak ekranda hasret gideriyoruz Hasan beyciğim” dedi. Bu cümlede biraz da sitem vardı. “Ziyaretinize geleceğim abi” diyebildim. O kadar.
'Çöl Deniz’in kızı'
Bir de baktım “Çöl Deniz’in, Siret-i Meryem”in kızı az ileride. Baş selamıyla selamladım. “Hasan kardeş” dediği her an öz ablamı hatırlarım hep. Zira çok benziyorlar birbirlerine. O yüzden hep onu gördüğümde “aileden” biri hissiyatına kapılırım. İçimde var olan, Meryem sevgisini… Hazreti Hatice annemize duyduğum muhabbeti… Fatıma annemize gösterdiğim tazimi… Ve Asiye’ye olan hayranlığımı biraz da “Çöl Deniz’in kızı”na borçluyum yalansız.
Star gazetesinin bu yıl ikincisini düzenlediği, Necip Fazıl Ödülleri törenindeydim Cuma akşamı. Ödüle layık görülen fikir ve sanat insanlarının bir kısmının üzerimde emeği var. Düşünce dünyamı etkileyenler onların yazdıkları ya da çevirdikleri eserlerden oluşuyor.
Şiir Cevdet Karal, çeviri Senail Özkan, fikir İlhan Kutluer, hikaye Sibel Eraslan ve onur ödülü Rasim Özdenören’e verildi bu yıl.
Cevdet Karal’ın 25 Aralık günü düzenlenen ödül töreninde 17/25 darbe teşebbüsüne atıf yapması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan için “O gün sizin için iki kelime söylemiştim Sağlam İrade” cümlesi çok anlamlıydı.
“İki Denizin Birleştiği Yer” ile düşünceme büyük katkı sunan İlhan Kutluer’in “İstanbul beyefendisi hali” çok hoştu.
“Genç Werther’in ızdırapları” ile Gothe’nin “Faust”una giriş kitabını tercüme ederek bize kazandıran Senai Özkan’ın “Saf medeniyetler yoktur. Medeniyetler bir terkiptir. Terkibi tercümeler sağlar” sözleri kayda değerdi.
Ethem Sancak’a dönerek, “İzninizle evin kızı olarak konuşmak istiyorum” diye söze başlayan Siber Eraslan’ın“TÜRGEV’li gençleri” coşturması, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi Emine Hanım lehine dakikalarca tezahüratta bulunulması salonunun en renkli anlarındandı. Sibel Eraslan’ın, “Üstad’ın eseri burada” diyerek salondaki gençleri işaret etmesi ise işin esasıydı!
Onur ödülünü bu yıl Rasim Özdenören aldı. Ödülünü vermek üzere kürsüye yürüyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Nuri Pakdil’i de yanına aldı. Merdivenleri ağır ağır çıktılar, birlikte.
(Ki Nuri bey törene tekerlekli sandalye ile gelmişti)
Erdoğan’ın eğilip kulağına bir şey söylemesi üzerine Nuri Pakdil mikrofona yürüdü ve o geleneksel selamlamasını yaptı. (…Anti Firavunist diye biten devrimci selam) “Ne mutlu Müslümanım diyene” sloganını attığındaysa salon adeta yıkılıyordu. Söz sırası Rasim Özdenören’e geldiğinde günün en anlamlı cümlesini kurdu, “Bu atmosferden sonra benim konuşmam küstahlık olur. Sayın Cumhurbaşkanım yürüyüşünüz yeter.”
(Bütün bunlar olurken, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve salonun tamamı dakikalarca ayaktaydı)
Bu anlamlı gün bile benim Star ailesinin bir bireyi olarak şeref duymama vesiledir. Patronlarımız Ethem Sancak’ın, Murat Sancak’ın, Genel Yayın Yönetmenimiz Nuh Albayrak’ın ev sahipliği harikuladeydi.
Hazırlanan sine-vizyon gösterileri ve sunum birinci sınıftı.
Üstad’ın “Zindandan Mehmet’e mektup” şiirini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sesinden dinlemekse şahaneydi.
Necip Fazıl Ödülleri gecesinden aktaracaklarım bu kadar olsun.
Öncülerimiz ve önden gidenlerimiz
Bu vesile ile birkaç cümle daha kurayım.
Tıpkı “Gül Yetiştiren Adam”ın yazarı Rasim Özdenören gibi… Tıpkı Kudüs sevdalısı ak saçlı klas duruş sahibi Nuri Pakdil gibi, “Diriliş” şairi Üstad Sezai Karakoç da “Ya Tahammül Ya Sefer”in yazarı Mustafa Kutlu da ve ismini sayamadığım bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki “öncülerimiz” artık ömürlerinin sonbaharında.
Onların bize, çağımıza, insanlığa ve ümmete kattıkları değeri bilerek davranmak…
Ve ahir ömürlerinde el üstünde tutarak yürüyüşümüzü sürdürebiliriz.
Üstadı ve “önden gidenlerimizi” rahmetle anıyorum, onun yolunun yolcuları “öncülerimize” sağlık afiyet diliyorum.
Bizler ve bizden sonrakilere de “ah demeden yaşamayı” niyaz ediyorum!