- Kılıçdaroğlu, “Adalet” pankartı ile 432 km'yi tamamladı. Yürüyüş sorunsuz gerçekleşti. Bunda Yürüyüş'ü planlayanların “Provokasyon'a geçit vermeme” yaklaşımının etkisi olduğu kadar, İktidar'la kurulan diyalogun da önemli katkısı var. İktidar adına Kılıçdaroğlu'na eleştiri yöneltilse bile, “Yürüyüş hakkı”nın korunması demokratik bir tecrübe olarak kayda geçti.
- Yürüyüşü planlayanların “Provokasyona geçit vermeme” yaklaşımı, “Adalet” gibi geniş toplum kesimlerinin ortak değerini sembolleştirmekle birlikte ele alındığında özel bir değerlendirmeden yola çıkıldığı izlenimi veriyor. Nedir o, diye sorulduğunda, daha önce de ifade ettiğim gibi CHP dışındaki toplum alanlarına ulaşma hesabını görürüz. Bu, öncelikle yüzde 48.6'yı CHP etrafında tahkim etme, belki bunu aşma hesabı olabilir.
- Yürüyüş, Kılıçdaroğlu'nu Tayyip Erdoğan karşısında “2019'un potansiyel adayı” koltuğuna oturtmuş mudur? Muhalif cenahta böyle değerlendirmeler var. Ama bence daha erken. CHP'de ne olup biteceği sorusu açısından erken, tüm muhalefeti temsil edebilme ihtimali açısından erken.
- Yürüyüş “Adalet” etrafında yapıldı. Türkiye'de evvel-ezel Adalet sorunlu bir alandır ve her zaman o pankartı eline alıp yürümek, bir toplumsal yaraya parmak basmak anlamına gelir. Adalet talebini, siyasal anlamda bugüne kadar genelde “Sağ – Dindar – Muhafazakar – Demokrat” çevreler dile getirdi çünkü hakim sistem o camiayı biçti. Cumhuriyet tarihi, bunun sayısız örnekleri ele doludur. Siyasi olmasa bile, dünün yargı – bürokrasi – asker iktidarlarının yargıyı muhalif sivil – siyasi tüm alanları tasfiye etmek için kullandığı biliniyor. Bugün, Muhafazakar bir iktidara karşı “Adalet talebi” seslendiriliyor. Bu noktada yürüyüşçülerin önlerinde bir “Siyasi bagaj”dan kurtulabilme sorunu bulunduğunu not etmek gerekiyor. Siyasi bagaj, CHP'nin sembolize ettiği fiili yapının, “Adaletsizlik” birikimidir. Tek Parti döneminden 28 Şubat'a, hatta Ak Parti'nin tek başına iktidar olduğu dönemde gerçekleşen “Kapatma davası”na kadar yaşanan adaletsizlikler... 28 Şubat'ın kıyımlarının ve “İkna odaları”nın kötülük sembolü gibi bir ismin, Kemal Alemdaroğlu'nun yürüyüşte Kılıçdaroğlu ile kolkola girmesi, o siyasi bagajın güncellendiğinin göstergesidir. Kılıçdaroğlu, Alemdaroğlu ile kol kola girmiştir. O siyasi bagajdan kurtulmak ister mi, bunu nasıl yapar, yapabilir mi, bunlar Yürüyüş'le ortadan kaldırılamayan yükler. Yürüyüş sırasında “Başka bir CHP olmak” gibi bir arayış sergilenmiştir. Ama “Başka CHP olmak” çok daha külli bir gözden geçirmeyi zaruri kılar.
- Bagaj deyince, bir başka konuya daha işaret etmek gerekiyor. O da “Bileşenler” meselesi ile ilgilidir. Kılıçdaroğlu, alternatif olabilmek için “Ortak cephe” oluşturmak zorunda. Bunun için ortak dava bulmak zorunda.“Adalet” böyle bir buluşma yeri olabilir. Ama Adalet ile Muhalefet'i bir araya getirmeyi planladığınızda, her bileşen “Adalet” gibi temiz olmayabiliyor. CHP çerçevesinde bile bunu sağlamak kolay olmayabilir oysa, alternatif olabilmek için daha geniş bir bileşenler topluluğu gerekiyor. Onun içine de iktidarla şu veya bu sebeple hesaplaşma arayışındaki her çevre giriyor. Bileşenleri birleştirmek, ayrışma için de sebep haline gelebilir. Hayal kurmak için erken dememin bir sebebi de bu.
- Dün “Yürüyüş” ile “İktidar umudu” arasında alaka kurmaya çalışan bir yazıyı Cumhuriyet'ten Orhan Bursalı yazdı. Yazının son paragrafında“İlk seçimlerde, kazanılmış 17 büyükşehir el değiştirirse, iktidar yıkıldı demektir” gibi bir cümlesi var. “İktidar yıkıldı”yı kendisi bold yapmış. Yerel seçimlerde “Büyük şehirlere abanmak” gibi bir strateji öneriyor Yürüyüş ahalisine. Referandumda İstanbul ve Ankara gibi sembol şehirlerde, Üsküdar gibi sembol ilçelerde “Hayır” çıkmasının o cenahta büyük ümitler oluşturduğu bir vakıa.
- Yürüyüş'ün İktidar mutfağında da değerlendirileceği muhakkak. 2019 gündemi herhalde her toplantının masasında ilk sıralarda yer alacak. Yerel seçimler de 2019'un ilk sınavı. O sınav çetin geçecek gibi görünüyor.