Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in acelesi vardır; Büyük Doğu Yayınları’ndan Ankara’ya gitmek üzere eşyalarını toplarken, “Birer meşale kıvraklığında üç genç”, ellerinde yeni çıkmış bir dergiyle yayınevinin kapısında belirir. Ancak bir çay içimi sohbet edebildiği ve o an getirdikleri dergiyi inceleyemeyen Üstad, gece yatağına uzanıp dergiyi okumaya başladığında neler hissettiğini, 10 Haziran 1979 tarihli Ortadoğu Gazetesi’nde “Müjdelerin Müjdesi” başlığıyla anlatır:
“Gece yatağıma uzanıp dergilerini açtığım zaman ne görsem iyi?.. Bir baştan öbür başa Büyük Doğu idealinin destanı... Hem de en derin fikir tabakalarına kadar nüfuz edici ve bugünkü aydın İslâm gençliğini Büyük Doğu mihrak ve istikametinde gösterici bir tahlil, terkip, tefekkür ve tahassüs ifadesiyle: Alkol kokulu cenaze çelenklerinden daha âdi pohpohlamalarla değil... Duyarak, düşünerek ve yaşayarak...
Hayatım ve dâvamın en acıklı inkisar ve ıstırabını heykelleştiren MSP devşirmesi bu gençler, şimdi demetlerinin bağını çatlatıyor, yepyeni bir demetlenme hasretiyle öz kaynaklarının adını veriyor; ve bu, kendi kendisini tayin ve tespit işinde en soylu ve şahsiyetli çile hakkını tüttürüyordu.”
Üstad’ın, mezkûr yazısında “Onlar benim ardımdan gelmeyecek, ben onların arkasından koşacağım!” dediği gençlerin dergisinin adı “Akıncı Güç”tür. Derginin genel yayın yönetmeni de Salih Mirzabeyoğlu.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu ile Üstad’ın ilk buluşması Üstad’ın Erenköy’deki evinde olur. Üstad Necip Fazıl, “İşte Osman burada... Akıncı Güç’teki yazını okurken, sabaha kadar ağladım” dediği Salih Mirzabeyoğlu’na ilk buluşmada, hayat boyu kuşanılması gerek tavrı anlatıyor: “Bir ara, sorduğu sorunun cevabını vermişken, sağ dirseğini masaya dayayıp parmağını salladı ve bana, ‘senle çok çetin pazarlıklarımız olacak’ dedi. (...) Evet, konuşuyor; yaranın, aşk yarasının kabuk tutmaması, hep tırmalanması gerektiğine dair... En ‘zor’u ihtar ediyor: ‘İnsan, nasıl uzuvlarının rahatsızlığını hissederse, aşkının eksikliğini de kısmen sezmek ve içten pörsümeye başladığı her zaman, aşkı yerine iade için çırpınmak mecburiyet ve memuriyetindedir.’ Şu ‘noktalama’sındaki hâl üzere konuşuyor: ‘Yaran kabuk tutmasın; her ân deş, tazelensin! / Sen ağla, gafil gülsün, nâdan yelpazelensin!’”
Bu görüşmenin üzerinden 37 yıl geçti. Mütefekkir Mirzabeyoğlu o günden bugüne, Üstad’ın ‘Yaran kabuk tutmasın; her ân deş, tazelensin! / Sen ağla, gafil gülsün, nâdan yelpazelensin!’ noktalaması üzerinden hayatını sürdürüyor. Gafillerin ve nâdanların nice desîseleri arasında eser vermeye, Büyük Doğu’yu sadece ‘kültür-sanat’ alanına hapsetmeye çalışanlara karşı Büyük Doğu’yu, Üstad’ın muradı olan devlete doğru yürütmeye devam ediyor.
Önümüzdeki Cuma ve Cumartesi (24-25 Haziran) Üsküdar Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi’nde, Akademya Dergisi’nin düzenlediği “Yürüyen Büyük Doğu Sempozyumu” düzenlenecek. Konferansta tebliğ sunacak konuşmacılar çapları nisbetinde, Üstad’ın muradı olan devlete doğru yürümeyi anlatacaklar. Dert sahipleri bekleniyor...