İlk yarı bittiğinde, ortada şöyle bir tablo vardı: Rakip yarı alanda daha çok sayıda ve daha çok sürede kalan... Daha çok korner kulanan... Topla oynama süresinde çok daha önde olan... Daha çok top çalan... Belki hep F.Bahçe’ydi ama; ne hikmetse sadece tek pozisyonda kaldı. O da, 18. dakikada Janssen’den... Bunun dışında; ilaç niyetine dahi olsa, pozisyonu yoktu.
O zaman ne anladım, onca üstünlükten... Sen o yukarıda saydıklarımı niye yapıyorsun. Dostlar alış-verişte görsün diye mi?
***
Görünüşte Aatıf çok çalışıyormuş, çok iş yapıyormuş gibi görünse de; genelde faul yapmaya odaklıydı. Giuliano da, geçmiş maçlardaki yükseliş trendi içinde değildi. Tek olumlu hareketini göremedim. Janssen de, zaten sakatlanıp çıktı.
Zaten Ali Palabıyık, Bursaspor’un sert/peşin hükümlü/hatta gaddar girişimlerine sürekli prim veriyordu. Aatıf’ın ayaklarına çift dalışı, Sousa’nın bileklerine arkadan basmayı kartsız bıraktı. Janssen çıktı kurtuldu demek daha doğru!
Maç (Her iki ekip tarafından) bazen açık açık, bazen sinsi sinsi faulllerle; rakibi durdurmaya yöneldi. Hakem hepsine rıza gösterdi. Avantadan penaltı beklentisi için, Bursalı futbolcunun kendini bilerek yere atmasına sarı kart çıkarmadı.
Galiba hakem, kartlarında “Halk Günü” uygulaması yapıyordu. Büyük indirim vardı.
***
Pozisyon sayısı açısından, aslında Bursa’nın da F.Bahçe’den pek farkı yoktu. Kendi sahasında oynamasına rağmen, tehlikeli sayılabilecek iki pozisyonda kaldı. Maç orta alanda gevelenip durdu. Gecenin tek rengi; Bursa seyircisinin tribünlerde sergilediği, görsel nitelikli ve sevimli gösterilerdi. Ama Volkan’a sürekli plastik su bardağı ya da şişeleri atmaları hoş değildi.
İkinci yarı ilki gibi değildi... F.Bahçe “Aktif dinlenme” futbolundan, sonuç alma futboluna dönüş yapmıştı. Penaltı bu baskı sayesinde ve erkenden geldi. F.Bahçe süper oynamadı ama, dikkatli oynadı diyelim. O da yetti.