Önce MHP'yi ele geçirmeye çalıştı. Baktı olmuyor yeni parti kurmaya karar verdi. Tüm bunlar onun tek başına azmi ve siyasi ufkuyla olmadı tabii, arkasında bir güç olduğu izlenimi verdi hep.
Günün sonunda, meydanı Akşener'e bırakmaz denilen Koray Aydın ve Ümit Özdağ yedekte kalmaya razı edildi.
Ülkücü mü olacaklar, merkez sağda mı siyaset yapacaklar, FETÖ'nün güdümüne mi girecekler, Batıcı mı olacaklar, kendilerini CHP'den nasıl ayrıştıracaklar, MHP seçmenine ne diyecekler derken parti kuruldu. Lakin hala bu sorular hala cevapsız.
İsmi ve amblemi ile ilgili dönen geyik de olmasa gündemdeki ederi tek haberlik yer kadar olacaktı.
Bir zamanlar "Yurtta sulh cihanda sulh" ve "Ben başbakan olacağım" diye dolaşan Akşener'in parti kurmuş olması yine de bir yazıyı hakediyor.
***
Ankaralı gazetecileri aradım, "Gittiniz mi, ekrandan izledik ama salon nasıldı?" diye sormak için. Partinin kuruluş gününe, görücüye çıktığı toplantıya gazeteci bile çağırmamışlar. Olacak iş mi?
Beceriksizlik mi yoksa tercih mi, bilemedim.
Kurucular listesindeki isimlere bakınca da heyecan uyandıracak tek kişi göremedim.
Listedekilerin çoğunluğu emekliye ayrılmamak için kendine meşgale arayan tipler.Siyaset yaptıkları dönemde parlayamamış, aktörleşememiş, bir taşı şuradan alıp şuraya koyamamış isimler. Toplumda karşılıkları yok. İsimleri etrafında bir cereyan oluşmamış, yaprak kıpırdatamamışlar...
Üç adet RP'den bir tutam DSP'den, bir avuç MHP'den eser miktar CHP'den adam koymakla merkez partisi olunmayacağını, bu işin dört işlemle yapılmayacağını, toplumda oluşan gerçek bir ihtiyaca cevap üretmedikçe ve bir siyasi boşluğu doldurmadıkça alternatif haline gelinemeyeceğini Akşener biliyordur herhalde.
***
Partinin kuruluş konuşması ve parti programında da her şeyden biraz olsun yaklaşımı vardı. Yeni ne söylüyor diye eminim herkes dikkat kesildi ama yeni bir şey yoktu.
Bilindik Erdoğan karşıtlığı hastalığının emareleri, hepsi o kadar.
Bolca dini referanslı bir konuşma yaptı Akşener. Nazim Hikmet Kültür Merkezi'ne dört değil 14 eğilimi birden sıkıştırmaya çalıştı. "İkiye bölünmüş" dediği toplumu böylece birleştireceği düşündü belli ki.
Oysa "Türkiye'nin ikiye bölündüğü" tezi, bunun üzerinden siyaset yapmak isteyenlerin devamlı gündemde tutmaya çalıştıkları bir algı sadece. Türkiye, ortalama bir ülkede yaşanması halinde çok vahim sonuçların doğabileceği bir dizi badireyi siyasi farklıkları bir kenara bırakabilme kapasitesiyle aştı.
Türkiye'nin gerçek meselelerine gelince; FETÖ ve PKK ile mücadelede insanlara güven vermeyen bir partinin iktidara değil muhalefete dahi alternatif olması imkansız.
***
Partinin adı, amblemindeki o "beleşe getirelim kolaycılığı" gibi gözüken basitlik, renk tercihi, 'İYİ'nin Kayı Boyu bayrağına benzetilen karakteri, salondaki Kayı bayrakları, Ahmet Yesevi'den Nazim Hikmet'e o her şeyi içine alan kolaj, Akşener ve "İyi Partisi" üzerinde epey çalışıldığını gösteriyor. Tıpkı Demirtaş'ta olduğu gibi.
Kazanmak değil kaybettirmek üzere tasarlandığı belli. Batı medyasının "Dişi kurt" güzellemeleri de insanı gülümsetiyor. Fakat Batı'ya yönelimi gibi tercümesi de hesaplanmış olan Good Party'nin Türkiye'nin temel meseleleri hakkındaki görüşünü bilmiyoruz. FETÖ ve PKK ile mücadelede nerede duruyor? ABD ve Avrupa'daki Türkiye'ye karşıtı tutuma cevabı ne? Türkiye'nin Suriye ve Irak politikalarıyla ilgili itirazı var mı?
Belli değil.
Haa bir de 15 Temmuz'dan önce ağzından düşürmediği "Yurtta sulh cihanda sulh" söylemi ne oldu?