2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları ilk defa oy kullandı.
Oy kullanma süresi 5 günle sınırlı tutuldu.
Sandık sayısı yeterli olmadı, seçmenler uzak yerlerden gelmek zorunda kaldı.
Randevu sisteminde aynı aileden seçmenlere farklı günler verilerek oy kullanmak için defalarca yol kat etmek zorunda bırakıldılar.
Sonuç, seçime katılım yüzde 8.3’te kaldı. Toplam 2 milyon 780 bin 739 seçmenden 230 bin 938’i oy kullanabildi.
Sadece Almanya’daki 1 milyon 383 bin 42 seçmenin yaşadığı Almanya’da oy kullananların sayısı 112 bini bulmadı.
Bir musibet bin nasihatten yararlı oldu; YSK genel seçimde oy kullanma noktalarını arttırdı, randevu sistemini kaldırdı, oy verme süresini de uzattı...
Pazar günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya ve Belçika’da vatandaşlarımızla buluştuğu iki programa katıldım.
Manzara siyasi açıdan çok yönlü analiz edilebilir.
Salonların dışına taşan kalabalık, coşku, tezahürat...
Bu manzara yurt dışı seçmenin sandığa gideceğinin işaretiydi.
Öyle de olmuş.
İlk 3 günde tüm dünyada oy kullanan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sayısının 60 bini aştığını öğrendim.
Görünen o ki, yurt dışı seçmen 7 Haziran seçiminde belirleyici olacak kadar yüksek bir oranda oy kullanacak.
Türkiye siyasetini etkiliyor olmak, sonraki seçimlerde de oy kullanımını arttıracak.
***
Salonların dili bir başka gerçeği de işaret ediyor.
Türkiye’nin yurt dışındaki vatandaşlarına yönelik ilgisinin artması, onları sahiplenmesi onların da Türkiye’ye yönelik ilgisinin artmasına neden olmuş.
Türkiye’nin onları sahiplenmesine alışkın değiller, şaşırmış ama şimdi alışmaya başlamışlar.
Bu da sahiplenmeye ne kadar ihtiyaç duyduklarını gösteriyor.
Çünkü hala ‘yabancı’ görülüyorlar...
Almanya’daki ‘Türk cinayetleri’, Hollanda, Danimarka gibi ülkelerde görülen ırkçı partilerin yükselişi, ‘İslam korkusu’ üreten politikacılar, birçok ülkede özellikle eğitim hizmetlerinde görülen ayrımcılık ‘yabancılığı’ ve ‘sahipsizlik duygusu’nu besliyor.
Üstelik, bu ülkelerde yerelde bile olsa çok sayıda seçilmiş Türkiye kökenli siyasetçi olmasına rağmen...
Türkiye’nin sahiplenmesi, Avrupa’daki vatandaşların özgüvenini arttırmış, arttırmaya da devam ediyor.
Bu özgüvenle bulundukları ülkelerin siyasetine katılım artıyor; Türkiye siyasetine de...
Yurt dışı burs için öğrenci aranıyor
Sahiplenmenin bir başka yönünü de Yurtdışı Türkler Başkanı Dr. Kudret Bülbül anlattı. Avrupa’da veya dünyanın herhangi bir ülkesinde akademik çalışma yapan Türklere ciddi burslar veriliyor.
Hem sayı yüksek, hem burs miktarı.
Bu uygulamada da ‘eski Türkiye’ ile önemli bir fark var artık.
Tanzimat’tan bu yana Avrupa’ya öğrenci, akademisyen gidiyor Türkiye’den.
Ancak bugüne kadar ağırlıkla, gittikleri ülkelerin Türkiye hakkında ihtiyaç duydukları araştırmaları yapmışlar. Bu ülkeler “Bize Türkiye hakkında bilmemiz gerekenleri araştırın” demişler yani. Türkiye de buna itiraz etmemiş...
Böylece Avrupa ülkelerinde, ABD’de yüzlerce ‘Türkiye uzmanı’ yetişmiş. Ve ilgili ülkeler bunların çalışmalarından yararlanmış. Bedelini de Türkiye ödemiş!
Türkiye ise bir ‘Almanya uzmanı’, bir ‘Fransa uzmanı’, bir ‘ABD uzmanı’ akademisyen arayıp duruyor!..
Bu yüzden ‘başkanlık sistemi’ni akademik düzeyde tartışacak iki kişiyi bir araya getirmek mümkün olamıyor.
Şimdi Türkiye, Avrupa ve ABD üniversitelerinde akademik çalışma yapacak genç Türk akademisyenlere ‘o ülkeleri çalışmak’ kaydıyla ciddi burslar, imkanlar sağlıyor.
Bunun ne demek olduğunu ilgilileri biliyor...