Hatay’daki yangın, yüreklerimizi yaktı.
Belen ilçesinde başlayıp, İskenderun ve Arsuz ilçelerine de sıçrayan yangın, önüne çıkan canlı cansız her varlığı yutarak büyük bir felakete sebep oldu. Yangın, 33 saat sonra ancak kontrol altına alındı... Terör örgütü PKK’nın yangını üstlenmesi ise akıl almaz, insanlık dışı bir durum olarak hafızalara yazıldı.
Yangından kaçamadığı için kömür kesilmiş zavallı bir tavşan, yaşanan doğa facianın olduğu kadar PKK’nın ölü seviciliğinin de sembolü gibiydi. Devasa yükselen yangın alevleri önünde can havliyle evlerini bırakıp koşuşan çocuklar, ağlaşan kadınlar, çaresiz yaşlılar ise yaşananlar hakkında tam bir savaş izlenimi veriyordu.
Savaş... Hayatla savaşan, insanlığı ve aslında yaşamı yok etmeye azmetmiş açgözlü, doyumsuz bir terörle karşı karşıyayız aslında, Hatay’daki yangın, terörizmin şeytani yüzünü ortaya koyması açısından diğer faciaları geride bıraktı.
Tüm bu dehşet dolu anları, sırf terör örgütü üstlendiği için sükunetle seyreden akademisyenler, yazarlar, güya sol demokratlar, tuttukları safın, insanlık dışı, insan karşıtı bir saf olduğunu farketmiyorlar mı diye keskin bir soru kaldı akıllarda...
Gezi olaylarında güya kesilen ağaçlar için galeyana gelip, şehri işgal altına alan güya çevreci başkaldırı, Hatay, İskenderun, Belen, Arsuz cayır cayır yakılırken nasıl oluyordu da dilini yutuyordu?
Sol’un ve aslında etnik kimlikçi siyasetin niçin iflas ettiğinin, hayattan nasıl koptuğunun en gerçekçi cevaplarındandı aslında yaşadığımız bu terör arkacılığı... İnsandan, hayatın gerçeklerinden, tebessümden, umuttan, huzurdan, yaşama sevincinden nefret eden bu kötücül bakış, elbette ayak basacak bir zemin bulamaz kendine. Zira ayak basacağı zemini, sürekli olarak infilak ettirecek bir kötülüğü taşıyor içinde...
‘’Pervasız kötülük’’... İnsana dair hiç bir sorumluluğu üstlenmeden ortaya konan bu ölümcül şiddet, hangi davayı güderse gütsün, söylemini de hiçleştirecek bir yok ediciliği taşıyor bünyesinde. Masum insanlardan, ağaçlardan, hayvanlardan, su kaynaklarından hasılı yaşamaya dair her şeyden nefret eden bu tavır, atıf yaptığı- yapacağı hiç bir gayeyi kutsallaştıramaz, onaylatamaz, meşrulaştıramaz.
Sol aydının, bu ölümcül şiddeti susarak kanıksaması, onaylaması ise, açıkça söyleyelim; insani iflas örneğidir. Devletinden, milletinden nefretle başlayıp, insandan, doğadan nefrete kadar genişleyip genelleşen bir dehşet kreşendosunda boğuluyorlar... Hayatı ve insanı aşağılayarak toplumsallaşamayacaklarını görmeyecek kadar kör olmaları da başka bir sersemlik konusu!