Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hâlihazırdaki personel mevcûdu 703.000 kişi imiş. Kısa süre önce Millî Savunma Bakanı söyledi. Bu mevcud bâzen 750.000’lere doğru yükseliyor.
2013 Yılı Savunma bütçemiz ise 20 milyar 360 milyon lira olacakmış.
Bunun yüzde 46 kadarı maaşlara, yüzde 43 kadarı ise asıl savunma masraflarına, yâni malzeme/silah vs. alımına gidiyormuş.
Şimdi bu, iyi bir durum mu yoksa değil mi?
Vallâhi teknik bakımdan nerelere hangi meblâğların ödendiğini bilmediğimiz için bir hükme varmamız zor. Zâten bilsek dahî kolay değil.
Ancak bir müessesede personel giderleri gerçek işler için harcanan mikdarları aşıyorsa orada en azından problemli bir durum olduğu söylenebilir.
Şöyle söyleyelim:
On kişiyi doyuracaksınız, 100 liranız var ve bunun 75 lirasını aşçıya ödüyorsunuz.
Personel konusu TSK’nın en ciddî problemlerinden birini teşkîl ediyor. Yıllardır yazıyorum.
Meselâ hâlen aktif olarak “görev”de bulunan general ve amiral sayısı 364.
Gerçekden ihtiyâcımız bulunan general ve amiral sayısı ise 40 dolayında!
En yakın sâhile uzaklığı kuş uçuşu 350 kilometre olan Ankara’da 70 amiral “görev” yapıyor.
Ne iş yapdıklarını sorsak ne cevab alacağımızı çok merâk ediyorum.
Tabii albay ve yarbaylar da aynı...
TSK’da “hiyerarşi piramidi” diye bir şey yok uzun yıllardır. Yâni bir devre meselâ bin teğmen orduya katılıyorsa; ölüm, hastalık istifâ vs. gibi sebeblerle ayrılanlar hâriç 25 sene sonra bunların hepsi albay oluyor.
Binlerce albay olunca 364 general ve amiral de tabii şaşırtıcı değil.
Ben diyorum ki bir kişi daha ekleseler de bâri yılın her gününe bir general ve amiral düşse!
Kısacası bizde artık hiyerarşi “piramidi” bir “sütun” hâlini almış.
Bunları hatırlamamın sebebi şu:
Efendim, Sûriye’deki çarpışmaların bizim topraklarımıza da sıçraması tehlikesine karşı bizim Genelkurmay Almanya’dan iki batarya “Patriot PAC” füzesi istemiş!
Bunları kullanacak 170 Alman askeri de yakında güney sınırlaımızın bekçiliğini üstlenecekmiş.
Gönül şen, dîdeler rûşen!
Tasavvur buyrulsun!
2013 savunma bütçesi 20 milyar 360 milyon lira! Demek ki daha önceki yıllar da buna mümâsil!
Bu devlet 703.000 askerî personeli ve 20 küsur milyonluk savunma bütçesiyle daha Sûriye sınırını korumakdan âciz!
Öte tarafdan biri “höt” dedi mi Almanlardan yardım “istirhâm” ediyoruz!
Gelip elimizi tutmaz, damağımızı kaldırmazlarsa işimiz bitik!
Şimdi diyeceksiniz ki bunda ne var? NATO Andlaşması’nın 5. maddesine göre üye ülkeler birbirlerinden malzeme yardımı isteyebilirler.
Ama durum öyle değil. Biz bu yardımı o maddeye dayanarak değil, bir üye ülkenin kendini bir dış düşmana karşı savunamayacak durumda olması bağlamına göre istiyormuşuz, iyi mi?
Yâni kendimizi Sûriye’ye karşı savunacak durumda değiliz, aman imdad vaziyetleri!
Ne kadar övünsek azdır!
Biz bu yardımı birkaç sene önce de yine dilenmişdik müttefiklerimizden.
O zaman da sormuşdu birkaç münâfık, bizde bunlardan neden yok diye.
Verilen cevâbı hatırlıyorum:
Fransa’da, İtalya’da da yok!
İyi de, onlar ikide bir başkasından dilenmiyorlar. Çünki ihtiyaçları yokmuş!
Yoksa yok!
Peki, ya biz?
Acabâ bunlara para ayırıp edinsek orduevlerine, dinlenme kamplarına filan harcanan paradan mı kesinti yapmak gerekecek?
Eğer öyleyse, aman edinmeyelim!
Sevgili kumandanlarımız ve zevcelerinin istirahatlerini bozmayalım!
Bırakalım uyumaya devâm etsinler!
Sonra maazallah bu hâb-ı gafletden uyanırlar muyanırlar da akıllarına darbe filan yapmak gelir.
Neûzübillah!!!
30 Ağustoslarda Taksim Anıtı’na koydukları çelenklerin parasını da isteseler bâri Almanlardan...
Öyle ya, ar yılı değil kâr yılı!
Hâmiş: Hazır açılmışken: “Patriot” yurdsever demekdir!
İsim değil program!!!