Önemli bir devlet büyüğü uzunca bir resmi görevin sonunda emekli olur.
Emekliliğe alışmaya çalışırken bir konferansa konuşmacı olarak davet edilir.
İlginçtir;
Geçen yıl aktif görevdeyken de bu konferansta konuşmacı olmuştur.
Konferansa gider, bir köşede kahvesini yudumlarken katılımcılardan biri yaklaşır, tanışır ve bir soru sormak istediğini söyler. Soru şöyledir;
“Artık bir emekli olarak bu hayattan edindiğiniz en büyük ders nedir?”
Emekli devlet adamı önündeki plastik bardağı gösterir. Soruyu soran genç şaşırır.
“İşte bu bardak” der; “Bana en büyük dersi bu bardak verdi.”
Soruyu soran genç şaşkınlıkla bakarken devam eder emekli devlet adamı;
“Geçen sene buraya gelirken beni havaalanında bir görevli karşılamıştı. Business Class biletimi de organizasyon ödemişti. Şoförlü, lüks bir araçla aldılar ve beni otele getirdiler, geldiğimde oda işlemlerim yapılmıştı. Bana konuşma yapacağım salona kadar başka biri refakat etti ve içecek bir şeyler sorduğumda bana porselen bir fincanda kahve getirdiler. Ben de konuşmam sırasında onu içtim.
Bu yıl yine aynı organizasyona davet edildim ama artık geçen seneki makamda değildim. Bu kez kendi paramla ekonomi sınıfında uçtum. Havaalanında beni kimse karşılamadı. Bir taksi tutup oteli buldum. Otele geldiğimde check-in işlemleri için sıramı bekledim. Sonra toplantının olduğu salonu kendim arayarak buldum. İçecek bir şeyler sorduğumda oradaki görevli bana ilerideki otomatı işaret etti ve şimdi sizinle konuşurken o otomattan aldığım plastik bardaktaki kahvemi içiyorum.
İşte hayattan aldığım en büyük ders bu; porselen bardaklar aslında bizim makamımıza, mevkilerimize ikram ediliyor, bizim hakkımız gerçekte plastik bardak...
***
Geldiğimiz her makam bir imtihan; indiğimiz makamlar da öyle.
Kazandığımız her kuruş bir imtihan, kaybettiklerimiz de.
Başbakanlar, Bakanlar, Milletvekilleri, Genel Müdürler, Müsteşarlar, Ünlü Sanatçılar, Ünlü Sporcular, Başarılı İş adamları; makam, mevki, şan ve şöhret sahibi herkese bu yazı.
Şimdi önünüzdeki kristal bardaklara aldanmayın; o plastik bardak hepimizin önüne gelecek bir gün.
O plastik bardak geldiğinde, geride nasıl bir iz bırakmış olacaksınız? Ezdikleriniz, üzdükleriniz mi olacak ardınızda; yoksa makamınızdan öte şahsınıza saygı duyanlar mı?
Bir gün ışıklar sönecek, ışıltılar sona erecek, o gün kimler kalacak yanında?
Bugün nasıl davranıyorsunuz o gün yüzüne bakmak zorunda kalacaklarınıza?
Gittiğiniz yerlerde makam ve mevkinizle karşılanıyorsunuz, peki hoş bir sâda ile, güzel bir iz bırakarak ayrılabiliyor musunuz dönüşte?
Son söz de şöyle olsun; Yükselirken yanından geçtiklerine iyi bak, düşerken de onlarla karşılaşacaksın.
Not: Konuşma Simon Sinek’in bir konuşmasından alıntıdır.
***
HAFTANIN ALKIŞI
Haftanın alkışı Tokat Devlet Hastanesi’ne;
Başlattıkları yeni uygulamayla hastanede yatan çocukları ameliyathaneye akülü araba ile götürüyor Tokat Devlet Hastanesi.
İşte halden anlamak; işte kolaylaştırmak; işte fark yaratmak; işte sınırları genişletmek.
Her işletmenin, her kurumun “Daha iyi nasıl?” sorusunu sorması gerek, belki günde 50 defa...