50 yıl bir yastığa baş koyduğunuz eşiniz artık ömrünü tamamlamış... Felç geçirmiş, yatağa bağlı kalmış, aklı başında değil... Ona evinizde en iyi biçimde bakmaya çalışıyorsunuz ve çok yüksek bir meblağ ödediğiniz hemşire ona çocukmuş gibi davranıp saçlarını sert sert fırçalıyor! Eşinizin canının yandığı, güzel görünmeyi falan umursamadığı gün gibi aşikar ama bu hemşirenin hiç umurunda değil. Siz asla kıyamazsınız ona! Hemşireyi kovmanız için yeterli bir neden saçlarını incitmeden tarayamaması... İşte “Aşk” bu!
65. Cannes Film Festivali’nde gösterildiği günden itibaren Altın Palmiye’nin favorisi olan “Aşk”ın beklendiği gibi ödülü kazanmasında bu filmin hayran olunası inceliği var. Sadece sinema dilinde değil insani açıdan duyarlılığında da!
Türkiye’de bu festivalden bir Altın Palmiye ile döndü yeniden! Film gösterimleri sona erip, FIPRESCI ve Kiliseler Birliği Ödülleri de sahiplerini bulduktan sonra Türkiye Pavyonu’nda toplanmıştık. Rezan Yeşilbaş’a festival merkezinden telefon geldi... Ödül töreni için kaç kişilik davetiye istersiniz diye sordular ve 17.30’da o görkemli Theatre de Lumiere’de bulunmasını istediler! “Sessiz / Be Deng”in oyuncusu Belçim Bilgin’in halini görmeliydiniz, o topuklu ayakkabılarının üzerinde bir sıçradı ki! Hepimiz aşırı heyecanlandık, Başak Emre bizi yatıştırdı çok heveslenmeyelim diye. Ama bu o sevinç de katbekat fazlasıyla gerçek oldu. Rezan Yeşilbaş’ın başarısıyla gurur duyuyoruz. 12 gün boyunca karanlık salonlara kapandıktan sonra böyle bir ışıkla aydınlanmak ne güzel!
***
Diğer ödüllerin dağılımını kestirmek çok zordu. Başkanı Nanni Moretti olan bir jürinin nasıl karar vereceğini bilemezsiniz. Örneğin Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan “Reality”nin yönetmeni Matteo Garrone’yi sevdiğini böylelikle anladık. Çünkü Signor Moretti’nin sevmediği kişinin vay haline!
Üç yönetmenli jürinin En İyi Yönetmen Ödülü’nü Carlos Reygadas’a vermesine oldukça şaşırdım. Her ne kadar Reygadas son on yılda en ilginç, en yaratıcı ve politik yönden en cesur bulduğum yönetmenlerden biriyse de bu ödülü beklemiyordum. Kimse beklemiyordu sanırım. “Post Tenebras Lux / Karanlıktan Sonra Aydınlık” deneysel bir çalışma ve bir film bütünlüğü oluşturamıyor. Sanırım o cüretkarlığı ve bölümlerin kendi içinde çok çarpıcı olması etkiledi jürideki meslektaşlarını.
Ken Loach’a da bir ödül çıkacağında hemen herkes hemfikirdi yarışmadaki Amerikan filmlerinin tamamı izlendikten sonra! Onların acemice anti - kapitalist olma çabasının patetikliğiyle Loach’un yıllardır tutarlı biçimde sürdürdüğü tavır yan yana gelince aradaki fark netleşiyordu. Jüri Özel Ödülü’nü alan “The Angels’ Share / Meleklerin Payı” küçük, yalın bir komedi ama işsizlik ve çıkışsızlık temasını o kadar iyi anlatıyor ki! David Cronenberg’in yüksek teknolojiyle donatılmış limuzininde dolaşan New Yorklu genç işadamının ziyaretçileriyle yaptığı kafa şişiren konuşmalar, tıpkı o trafikte sıkışmış limuzin gibi bir yere gidemediğine göre bu ödül Ken Loach’un hakkıdır!
“4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün” ile Altın Palmiye kazanan Rumen yönetmen Cristian Mungiu bu kez En İyi Senaryo Ödülü ile yetindi. “Beyond the Hills / Tepelerin Ötesi” küçük bir manastırda ruhsal rahatsızlığı olan bir genç kadının iyileştirilme sürecinin şeytan çıkarmaya dönüşmesini / öyle algılanmasını anlatıyor. İki genç oyuncusu Cristina Flutur ve Cosmina Stratan da En İyi Kadın Oyuncu ödülünü paylaştı.
Festivalin en heyecan verici filmi olan “Beasts of the Southern Wild”a kısaca değineyim, yönetmeni Benh Zeitlin ile yaptığım söyleşiyi ilk fırsatta yayınlayacağım. Sundance fatihi olarak geldiği Cannes’da hem FIPRESCI Ödülü aldı hem en iyi ilk filme verilen Altın Kamera’yı. Nihayet hakiki bir Amerikan bağımsızı daha geldi sinemaya. Yarışmadaki Amerikan filmleri ne kadar karanlıksa Belirli Bir Bakış bölümündeki Benh Zeitlin filmi de o kadar aydınlıktı!
‘ÜLKEMİN SESSİZ VE YALNIZ KADINLARINA’
Cannes Film Festivali’nde kısa metrajlı film kategorisinde yarışan Rezan Yeşilbaş, Sessiz’ filmiyle büyük bir başarıya imza atarak ülkemize Altın Palmiye ödülünü kazandırdı. Ödül töreni öncesinde Yeşilbaş’a gelen telefon adeta ödülün habercisi gibiydi ve oyuncu Belçim Belgin’i topuklu ayakkabılarına rağmen havaya fırlattı. Zira festival yönetimi Yeşilbaş’a ‘Tören için kaç kişilik davetiye istersiniz’ diye soruyordu. Ve o muhteşem an gelip ‘Sessiz’in adı Altın Palmiye Ödülü için anons edildiğinde, Yeşilbaş’ın, ‘Bu ödülü ülkemin sessiz ve yalnız bırakılmış kadınlarına adıyorum’ demesi törene damgasını vuracaktı.