Yüksek Seçim Kurulu seçim dönemlerinde televizyon yayınlarına da müdahale ediyor. TRT’nin bu konuda yaptığı yetki itirazları bugüne kadar kabul görmedi. Hukuki tartışmayı bir kenara bırakıp adaletli yayın meselesini tartışalım. Diyelim ki bir seçim ve o seçime giren 2 aday var. Adaylardan biri hiç miting yapmıyor, kampanyasını sivil toplum örgütlerini, valilikleri ziyaret ederek yürütüyor. Bir diğer aday her gün miting düzenliyor.
Şimdi bu adaylar arasında yayın dağılımı nasıl olacak? Mesela miting yapmayan ziyaretlerinin bir kısmı haliyle kapalı kapılar ardında olan adaya göre mi belirlenecek yayın süreleri?
Aday geldi, selamlaştı, sonra çıktı, açıklama yaptıysa yaptı, arabasına bindi gitti. Yayını eşitlik adına bu adaya göre kurarsan kullanacağın süre 2 hadi bilemedin 3 dakika olur. Yok eğer yayını diğer adayın kullandığı süreye göre kurarsan bu sefer de miting yapmayan adayın süresini doldurmak için şimdi başını kaşıdı, şimdi gözlük camlarını sildi falan diye haber yapmak zorundasın. Televizyonlar, özellikle de haber kanalları, hem haber vermek hem de yayınlarını seyrettirmek için kurulurlar, elde kronometre süre hesabı yapmak için değil.
***
Şimdi mevcut seçime gelelim... Başbakan icranın başı, Gazze’deki operasyon, Ukrayna’daki ayrılıkçı hareketler dahil bir sürü takip ettiği mesele, yaptığı görüşmeler, açıklamalar var. Süre takıntısından dolayı bir haber kanalının açıklamaları görmezden gelmesi mümkün mü?
Haber televizyonculuğunda bir bakalım önemli açıklama yaparsa sonra yayınlarız diye bir durum olamaz. Gündem sıcak, haberler yürüyorsa icranın başının söyledikleri canlı aktarılır. Aksini düşünmek haber mantığına aykırı olur. Denilebilir ki, “Ama Başbakan seçim kampanyasında bunları söylüyor” Doğru da, ne yapılabilir, mitingi şimdi Başbakan olarak konuşuyorum ve icrayla ilgili söyleyeceklerimi söylüyorum sonra da adaylıkla ilgili kısma geçeceğim diye ikiyi bölemez ki...
***
Bu yayında eşitlik meselesinin garipliğini futbol üzerinden konuşalım. Bir maç düşünün, takımlardan biri son derece atak oynuyor haliyle zayıf takımın kalecisi ha bire ekranda. Eşitlik mantığını burada devreye sokup, pozisyonları yerine ceza sahasına top gelmeyen kaleciyi de ekrana getirseler ne olur? Olmaz değil mi? Haber televizyonculuğu da aslında biraz maç yayını gibidir, hareket ve pozisyon neredeyse kamera oraya döner.
TRT’yi yıllarca protokol haberi yapmakla suçlayanlar şimdi de neden protokol haberciliği yapmıyor diye şikayet ediyor aslında. Komik değil traji-komik bir çelişki bu...