Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde kurulan 'Alevî-Bektaşî Kültür ve Cemevi Başkanlığı' , Gençlik ve Spor Bakanlığı işbirliğiyle gençlik kampı düzenliyor. Ama söz konusu Başkanlık, 18-25 yaş aralığındaki Alevî gençleri, kız ve erkek olmak üzere, ayrı gruplar halinde kamp organizasyonlarına davet ediyor..
Bunda şaşılacak ne var?
18-25 yaş arası gençleri, 'Bırakınız, diledikleri gibi ve karma eğitimi zarûrî olarak niteleyen kanunlara göre aynı kamplarda birlikte olsunlar..' diye serbest bırakmanın sonunda nasıl bir 'ahır özgürlüğü'ne dönüşeceğini göremeyen kafalara hatırlatalım ki, bazı Avrupa toplumlarında anneler ve öğretmenler kamp programlarına giden kızlarına, bazı 'önleyici hapları almayı unutmamaları'nı tavsiye etmektedirler.
Böyleyken bizdeki laiklerin savunma siperi olan Cum. gazetesinin laiklik aşkının depreşmiş olmasında şaşılacak bir durum olmasa gerek.. Çünkü onlar için bunlar gayet tabiî hallerdendir.. Bunlardan birisi olan Prof. (H. Ç.), "Bu gibi davetlerde kız-erkek ayrımı yapılmasının Alevîliğin özüne aykırı olduğunu" ifade ederek "Alevîliği yozlaştırmayın" bile diyebilmiş..
Bu kişi, 'Alevî kız ve erkek öğrencilere ayrı kamplar düzenlenmesi'ne karşı çıkarken, "Her türlü dinî, sosyal, hukukî, ekonomik, kültürel ve eğitimle ilgili hayatta cinsiyet ayrımcılığı yapmak Alevîliği bozar, yozlaştırır ve zehirler. Bu yüzden, kadın-erkek, kaç- göç, haremlik- selâmlık ve benzeri ayrıştırmalar Alevîliğe sığmaz. Alevî gençleri için düzenlenen, harem- selâmlık kurallarına dayalı eğitim ve gençlik kampları, anayasanın laiklik ilkesine, karma eğitim ve öğretimi zarurî gören M. Eğitim Temel Kanunu'na, Medenî Kanun'a, çağdaş hayatın gerçeklerine ve kadın-erkek eşitliği üzerine kurulan tarihî geleneklere ve Alevî inancına aykırıdır. Bu uygulama, Alevî inancındaki eşitlik ilkesini bozmak, Alevî inancını tam özünden en can alıcı yerinden zehirleyip yozlaştırmak ve bozmaktır sonu asimilasyondur. Alevîliği zehirlemeyin!" buyurmuş!!.
Alevî vatandaşlarımızın kendileri adına sergilenen bu iğrenç iddiaları çok net ifadelerle reddetmeleri gerekiyor.
Ve hemen ekleyeyim, bu satırların sahibi öyle 'alevî'ler tanıyor ki, bölgelerinde 'alevî dedesi' olarak tanınırlar ve bütün çabaları kendilerini inançlarına göre yaşamaya çalışan Müslümanlar olarak tanıtmaktır ve bunu yaparken de, inançlarının kaynağını, Hz. Ali'den gelen yorumlardan öğrenmek dikkatindedirler ve bilirler ki, Hz. Ali de örneğini Hz. Peygamber (S)'den almaktadır.
Müslümanların tarihinde Hz. Peygamber' (S)'den sonraki ihtilaflarda Hz. Ali'nin tarafında oldukları için 'alevî' diye isimlendirilen kesimlerin, bu gibi sonunun nereye varacağını tahmin etmeye gerek kalmayan müptezelliklere sessiz kalmamaları beklenir..
Prof. Ç.'nin meseleye yaklaşımı ise oldukça ilginç.. 'Çağdaş yaşam ve laik değerler' üzerinden konuyu ele alan bu kişi, açıktır ki bu çıkışıyla 'fısk'u fücur'u gerçekte Alevîlik adı altında yaygınlaştırmak istiyor. Tekrar ediyoruz, biz Alevî Müslüman kardeşlerimizin böyle saçmalıkların kendileri adına yapılmasına izin vermemelerini bekliyoruz.
Birkaç NOT: 1- 'Katolik Hristiyanların dünya çapındaki ruhânî lideri' diye anılan 266. Papa Francis'e, bir 'Aferin!'..
Dünya Müslümanlarının en kutsal kaynağı olan 'Kur'an-ı Kerîm'in yakılmasına İsveç güvenlik makamları ve mahkeme kararlarıyla, 'ifade özgürlüğü' adına resmen izin verilmesiyle sergilenen 'barbar ilkellik' karşısında, Papa'nın dile getirdiği görüşler bizdeki bazı özellikle de 'laik kafa'lara da esaslı bir şamar mahiyetindedir. Çünkü hele de İskandinav ülkeleri söz konusu olunca, Avrupa hayranlıklarının zirvesi sayılan o coğrafyalardaki hükûmetlerin ve halkların sessiz kalmaları ve 'ifade hürriyeti'nin tabiatında 'kutuplaştırıcılık ve saldırganlık vardır, o açıklamalar ve eylemlerin Hükûmetimizce kabul edildiği mânâsına gelmez..' gibi açıklamalarla 'avanak avcılığı'na çıkmaları, bizdeki mâlûm kesimlerce ve sessizce kabul edilmektedir.
Evet, 3 Temmuz günü dünya medya organlarına yansıyan açıklamasında Papa Francis, 'Müslümanların kutsal kitabı Kur'an'ın yakılmasının kendisini kızdırdığını ve tiksindirdiğini ve böyle bir eyleme izin verilmesinin 'ifade özgürlüğü' olarak kabul edilemezliğini' söylemiş bulunuyor. Papa, 'İfade özgürlüğü, asla başkalarını hor görme aracı olarak kullanılmamalıdır ve buna izin vermek reddedilmeli ve kınanmalıdır..' demekte..
Bu arada, Müslüman dünyasındaki pek çok rejimlerin, bu son saldırı üzerine bu zamana kadar olmayan şekilde yoğunluklu bir tepki göstermeleri de inşaallah yeni uyanışlara da vesile olacaktır.
2- İç politikaya ve hele de parti içi tartışmalara dair söylenenlere girmek, insana bıkkınlık getiriyor. Ama yine de bazılarına değinmeden olmuyor: KK Bey'in partisinin başından değil, 12 seçim, bir o kadar seçim daha kazanamasa yine de giymeyeceği konuşuluyor.. Çünkü partisinin üye sayısını sınırlı tutarak, sınırlı sayıdaki ve kendi 'has' adamlarından oluşan delegelerin oylarıyla kongreden değişik bir sonuç çıkmayacağı söyleniyor. Ancak, bu arada KK Bey'in bir videosu sosyal medyada tedavülde.. Orada diyor ki bu efendi: 'Bir kimse oturduğu koltuktan kalkmamakta ısrar ediyorsa, bilin ki, bir takım kirli işlerinin anlaşılacağı içindir; yani, altını kirletmiştir..' diyor..
KK Bey, ilk kez bu kadar net bir itiraf yaparken görülüyordur, herhalde..
3- Merâl Hanım'ın partisinin kongresinde, yüzlerce erkeği hizaya getirircesine yaptığı ve 'Bundan sonra bu partide lâubaliliğe müsamaha yok!' diye gürlediği, müthiş celâlli konuşmasına muhatab olmuş bir isim, 'Kuruluşunda büyük pay sahibi olduğu '6'lı Masa' ittifakını 'kumar masası'na benzetip; 3 gün sonra da o 'kumar masası'na yeniden oturmak' gibi tutarsız ve lâubalice davranışlarını göremeyen Akşener'in delegeleri suçlamasına ve de o delegelerin o kızgın hanımefendiyi alkışlamasına hayret ettim ve 'Benim böyle bir partide ne işim var diye istifamı verdim. Ama istifamı hemen o anda açıklayıp, salonu terk etmediğim için kendimi suçlamaktayım..' diyor.
4- İBB, Feshane'de sapkınlığın propagandasını yapıyor!
İstanbul /Eyyûb Sultan'da 2. Abdulhamîd zamanında yapılan ve son yıllarda restore edilip "Art-İstanbul Feshane" adıyla 22 Haziran'da açılışı yapılan binadaki sapkınlık propagandasına, İçişleri Bakanlığı'nın müdahale etmesi gerekiyor.
İBB tarafından Feshane duvarına asılan ve sapkın bir kişinin sözlerine yer verilen bir panoda; bir kişinin, "Türkiye'de yaşayan pek çok 'lgbtiq' gibi evsiz, işsiz kalmaya itilen insanlardan birisi olduğu ve ev sahiplerince kiralık evlerden bile çıkarıldığı'ndan yakınmaları teferruatlı bir şekilde anlatılıyordu.
Evet, çıplak heykeller ve müstehcen çizimlerin yer aldığı bu ve benzer sergilere karşı İçişleri Bakanlığı'nın seyirci kalmaması bekleniyor.
Bir diğer sapkınlık propagandası da, internette yayın yapan 'tdx' isimli bir sitede, 'pedofili'yi (çocuklara yönelik cinsî sapkınlık eğilimini) savunan konuşmalarda görülüyor. "Duygularımızdan biz sorumlu değiliz, pedofillere saygı gösterilmeli, pedofilliğin cinsî bir tercih olduğunu kabul etmeliyiz. Pedofili de homosexualite gibi tabiî bir cinsî yönelimdir. Pedofiller yönelimlerini özgürce yaşamalılar..' denilebilmekte ve herhangi bir kanûnî tâkibata maruz kalmaları halinde kendilerini kurtarmak için de, ahlâksızca bir yol izlemekte ve 'Tabiî ki bu tercihlerini cinsî bir suça bulaşmadan yapmalıdırlar!' diye akıllarınca kurnazlık yapmaktalar; suç'a bulaşmadan pedofili nasıl olacaksa!!.
Evet, sapkınlıkta sınır tanımayanlar, 'gem'i azıya almak' kararlılığı içinde olduklarının havasını atıyorlar.
Bir memlekette ahlâklı insanlar en azından ahlâksızlar kadar cesur olmadıkça, o memleket için kurtuluş muhâldir.