Beşiktaş üçü sakat olan 21 kişilik kadrosunun 18’i ile sahaya çıktı. Ve Beşiktaş için bu bir sorun değildi! Çünkü kenarda oturanlar, -üçüncü kaleci Mert dışında- ilk onbir kapasitesi taşıyordu. Bu durum, her hafta arasında da maç oynamak durumunda olan takımın yıpranmasını önler.
Ancak Beşiktaş daha başlarken durgundu biraz. Karabük, kendisinden çekindiğini, daha ilk on dakikada 5 faul yaparak belli etti. Ligdeki sıkıntılı durumunun etkisinde çaresiz, klasik futbol anlayışını benimseyerek başladı. Sahasında kalabalıklaştı. Bire bir mücadelelere önem verdi ve çok faullü oynadı. İlk yarı bittiğinde yaptığı faul sayısı 16’ya çıkmıştı. Karabük hücumları daha hızlıydı. Çünkü Beşiktaş bunun için rakibine açık alanlar verdi. Baskı altında görünen ev sahibi ilk yarıda daha çok şut atan taraftı! Beşiktaş biraz hızlansa, rakibi panikleyecekti... Ama bunu denemedi bile. Kenarlarda Gökhan, Kerim, İsmail, göbekte Atiba topu çok bekleterek kullandılar. Tempo şarttı Beşiktaş’a. Kalite farkı ancak o zaman kendini gösterecekti.
İkinci yarıda tempoyu arayan Karabük oldu. Riski alıp, puan aramak gerekti. Açıldılar... Bu, gol ararken, aynı zamanda Beşiktaş’a hücum alanı açmaktı. Beşiktaş kendi yaratamadığını böyle buldu ve Ba, Sosa’nın bir ara pasını, bir yan ortasını usta vuruşlarla golle çevirdi. İki gol de çabukluğun ve az pasla hücumun ürünüydü. Kapanan savunmalara bunu her zaman yapmak kolay değildi, ama denemek gerekir. Çabukluk çağımız futbolunun en önemli silahı. Kullanmayı bilmek gerek. Yanı sıra savunmada da hızla kapanmayı bilmek o oranda değerli. Beşiktaş ikisini de çok çalışmalı. Hatta savunmaya daha çok. Ve bunun için de en büyük destek fizik güce ulaşmak şart. Sonlara doğru yenen ve altından kalkılamayan baskının nedeni fizik güç tükenişiydi.