Bu hafta gösterime giren Görünmeyenler adlı korku filminin arkasında pek çok ilginç ve komik gerçek var! Filmin yönetmeni Melikşah Altuntaş ve oyuncusu Nihan Okutucu ‘korkmadan’ anlattı.
Senaryo nasıl ortaya çıktı? İlk yönetmenlik denemenizde neden bir korku filmi çekmeyi tercih ettiniz?
Melikşah Altuntaş: Aslında çeşitli tesadüfler sonucu oldu. Bu proje, filmin senaryosunu yazan ve yapımcıları olan Alper ve Caner Özyurtlu’ya aitti. Filmin senaryosu bitmişti, yönetmen arıyorduk. Bir gün beni arayıp ‘E sen niye çekmiyorsun?’ dediler. Aslında hiç düşünmemiştim. İlk film gerilimi diye bir şey vardır ya hep ilk filmi hep ertelersin, çok özeldir... O sırada olan birkaç bazı duygusal olay yüzünden kabul ettim. Filmde bir çiftin yeni taşındıkları evde yaşadııkları anlatılıyor.
Filmin cast’ını nasıl belirlediniz?
M.A: Benim için korku filminde en önemli şeylerden biri oyunculuk. Bazı adaylar geldi ama benim tek aradığım çok gerçek ve o kafaya direkt girebilecek biriydi. Başka biri vardı ve son dakikaya kadar oluyor gibiydi, son dakika bir terslik oldu ve filmin çekimlerine çok kısa bir zaman kalmışken başrol oyuncusuz kaldık. Sonra Nihan Okutan’ı görünce önce Bir Zamanlar Anadolu’da filmini hatırladım. Kafamda tam oturmadı. Sonra Nihan ile karşılaştık onuncu dakikada oldu iş.
Çocuk oyuncuyu nasıl seçtiniz? Çalışması zor muydu?
M.A: Birçok deneme çekimi yaptık. Çocuk oyuncuların zarar görmemesi için aslında filmi onlara hissettirmemeye çalıştık. Ama ilginç tecrübelerimiz de oldu. Mesela denemeye gelen küçük kız çocuğu korku filmi hastasıydı. Babasını zorla korku filmlerine götürüyormuş. Bize ‘Şu sahnede vücudumu ters döndürebilecek miyim?’ diye sorular sordu. Biz de çocuktan korkup onu filme almadık tabii!
YALNIZKEN KORKUYORDUM
Daha önce Vicdan, Bir Zamanlar Anadolu’da filmlerinde oynadınız ve şimdi bir korku filmi... Tercihlerinizin bu kadar farklı olmasının sebebi nedir? Ayrıca korku filmi oyunculuğu çok zor bir oyunculuktur çünkü çok rahat karikatürize olabilirsiniz
Nihan Okutucu: Ben normalde korku filmi izleyemem.. En son izlediğim korku filmi Chucky! Senaryo çok da sıkışık bir zamanda geldi. 10 gün sonra düğünüm vardı çünkü. Fakat garip bir şekilde o senaryonun içinde yer almak istedim. Bir de filmin çekim tekniği de değişik. Biz kendi el kameralarımızla çektik çoğu sahneyi.
Peki korku filmi seyredemezken oynamak nasıl bir tecrübeydi?
N.O: Açıkçası ilk başta çok etkilenmedim. Ama çekimlerde yalnız kaldığımda, karanlık bir evde korkmaya başladığımı hissettim.
Dizilerde de rol alıyorsunuz. Seçimlerinizde kriterleriniz nedir?
N.O: Dizi biraz daha tüketime açık. Ne kadar seçici olursanız olun ikinci, üçüncü bölümden sonra iş sizden çıkıyor ve senaryo geldiği zaman o gelen şeyi oynamak zorundasınız. Sinema ve tiyatro tarafını daha steril tutmaya çalışıyorum. Gerçekten içinde olmak istediğim şeyleri seçmeye çalışıyorum. Çocuk ve torunlarımın izleyebileceği, belki yıllar sonra bir sinema öğrencisinin arşivden alıp seyredeceği işler yapmak istiyorum. Bu benim biraz ego tarafım, orada biraz daha doymak istiyorum.
NİHAN KAMERA DA KULLANDI
O zaman Görünmeyenler’e çok ağır bir yük yüklediniz...
N.O: Filme güveniyorum. Değişik, benim için teknik açıdan çok öğretici oldu. Korku filmi oyunculuğum olduğunu hiç bilmeden oynadım. Teknik açıdan da oyunculuk tekniği açısından çok çok doğal. Tamamen empatiye dayalı bir oyunculuk, format da değişik. Değişik bir deneyimdi, o yüzden güveniyorum.
Oyuncuların çoğu “Projeyi okudum, yönetmene ve onun sanatsal bakış açısına güvendim” diyor. Fakat burada ilk filmini çeken bir yönetmen sözkonusu, aslında bir belirsizlik sizin için. Bunu nasıl atlattınız?
N.O: Hissedebiliyorsunuz onu. Filmin yapımcısı Caner ve yönetmen Melikşah ile konuştuğum bir saat içinde, daha önce neler yaptıklarını ve neler hayal ettiklerini anlattılar. Çok da içten bir sohbetti. Karşındaki kişinin konuşmalarından ya da duruşundan anlaşılıyor, ‘Bir birikimi var bu insanın’ diyorsunuz. Bir de ilk filmde oynamak çok keyifli. İlk defa bir iş bana aitti. Tabii ki bütün işler size aittir ve o işin sorumluluğunu alırsınız ama bu bizim işimiz oldu birdenbire. Onlar da beni aralarında tuttular, ben de onların yanında iyi hissettim kendimi.
M.A: Nihan’a bayağı enstrüman kullandırdık. Bir tek boom (mikrofon çubuğu) kullanmadı herhalde. Daha ilk set gününde eline kamerayı verip ‘Hadi bakalım’ oldu. Çünkü dublaj falan da hiç yok. İlk birkaç sahne dışında handycam’lerin çoğunu Nihan çekti. Dolayısıyla çok organik bir bağ kurdu filmle.
KİMSEYE ‘GEL SEN İYİSİNİ ÇEK’ DEMEM
Sinema eleştirmenliği yönünüz de var, siz iki tarafa da geçmiş oluyorsunuz bu filmle. Oradan bakınca sinema eleştirmenliği nasıl görünüyor?
Melikşah Altuntaş: Zaten eleştirmenlik ve yazarlık anlamında da bir ayrım var bence. Sinema eleştirisi çok daha komplike, daha akademik aslında. Sinema yazarlığı, bir şeyi kişiselleştirmekle ilgili. Benim yaptığım sinema yazarlığıydı mesela. Akademik anlamda o kadar profesyonel sinema yazarlığı yapmadım, büyük mecralarda da çalışmış olmama rağmen. Türkiye’deki sinema yazarlarının önemli bir kısmı arkadaşım. Yazarken büyük bir sorumluluk devreye giriyor, o sorumlulukla yazanlar var, yazmayanlar var. Sadece belli nedenlerle o göreve getirilmiş ve o yüzden sinema yazanlar da var. Bu taraftan bakmanın şöyle bir farkı oldu benim için: Sinema yazarları ve eleştirmenlerine söylenen bir klişe vardır ya ‘Kendin çek de görelim’ gibi... Bütün sinema yazarları gibi ben de nefret ederim. Öyle bir şey yokmuş, mesela onu gördüm. Bir yönetmen ‘Gel sen daha iyisini çek’ der, sanki sinema yazarının öyle bir misyonu, görevi varmış gibi. Sen zaten onun kritik edilmesi üzerine bir iş yapıyorsun. O nedenle yapmıyorsun ama bu da işin bir parçası. Dolayısıyla ona açık olman gerekiyor, dolayısıyla ben hiçbir sinema yazarına en azından kalkıp da ‘Sen daha iyisini çek’ demeyeceğim. Benim için eğlenceli bir tecrübe olacak herhalde, yazılar çıkmaya başladığında.