Ben bunları yazarken Quaresma konusundaki belirsizlik sürüyordu.” Aylardır kimbilir kaç yazıya buna benzer bir cümleyle başladım. Şimdi olası sonuçtan bağımsız olarak -ve umarım son kez- bazı hususların altını çizeyim. Beşiktaş’ta yeni yönetim göreve geldiği ilk günden itibaren tutarlı ve özenli bir “iletişim stratejisi”nin gereğine dikkat çekmeye çalıştım. Zira Beşiktaş’ın son yıllarına damgasını vuran yönetsel savrukluk bunu gerekli kılıyordu.
Yeni yönetimin hedeflerini tartışmaktan ziyade, hep şunu söyledim: “Hangi hedefleri belirlediyseniz, bunları net biçimde anlatmanız ve ayrıntılı biçimde gerekçelendirmeniz gerekir.” Yönetim pek çok doğru iş yapmış olabilir, ama yukarıda vurguladığım hususu iki alanda fazlasıyla ihmal etti.
İlki herkesin malumu bence: Q7 meselesi. Öncelikle kaç aydır Q7’ye niye sahip çıktığım tam anlaşılmamış, sadece kişisel bir saplantı gibi okunmuş olabilir. Oysa Schuster, Guti ya da Simao için de farklı şeyler yazmadım. Sıradışı teknik adamlar ve yıldız oyuncular konusunda Beşiktaş yönetimlerinin on yıllardır hep aynı hataları tekrarladığını dile getiriyor, Beşiktaş’ın istikrarlı bir “yıldız öğütme makinesi” haline gelmesinden rahatsızlık duyuyorum. Yeri geldiğinde Yusuf Tunaoğlu örneğini vermem de bu “yıkıcı ve tüketici istikrar”a dikkat çekmek için.
An gelir, yıldız adlar gözden çıkarılır, ama buna karar kılındığında bile son ana kadar onu takımda tutmak ve kazanmaya çalışmak en doğru tutumdur. Dolayısıyla, Q7 konusunda ne yapılırsa yapılsın, bunu Q7’yi takımda tutarak yapmak çok daha doğru olurdu. Şimdi bakalım: Ta başından beri Q7 konusundaki temel hedef “maliyetinden kurtulmak” ve olabilirse iyi bir transfer bedeliyle başka takıma yollamak değil miydi? Peki, bu başarıldı mı? Q7’nin Beşiktaş’a maliyetinde bir değişiklik olmadığına göre, benimsenen “pederşahi” strateji yanlıştır, aylar boyu yanlış yapılmıştır. Bunu görmek çok zor değil, kimse de beni tersine ikna edemez.
Beşiktaş taraftarı Q7 tarzındaki yıldızları ya da Nouma/Mansız türü “asi ruhları” bağrına basar, içtenlikle benimser, özel bir sevgi bağı kurar. Q7 meselesi yönetilmeye çalışılırken, bu bağın da hiç mi hiç dikkate alınmadığı kanısındayım. Çarşı’nın sitesi Forza Beşiktaş’taki taraftar anketine girip bakın: Bugün bile taraftarın % 76’sı “Q7 kalmalı” diyor.
Gelelim ikinci yanlışa: O da Kapalı konusundaki anlamsız fiyat politikasıdır. Buna ilişkin özel bir yazı yazdım daha önce, tekrara girmeyeceğim. Ama taraftarın Q7 konusundaki duyarlığı pek gözetilmezken, bir yandan da aynı taraftara “Kapalı’ya gelme” demek çifte yanlış olmuştur. Yönetim için risk katsayısı artmıştır. Buna bir de demeç kirliliğini, her kafadan bir ses çıkma görüntüsünü, yönetimin unuttuğu şu altın ilkeyi ekleyin: “Herşeyi birden anlatmaya çalışmak hiçbir şey anlatmamaktır.” Beşiktaş yönetimi ne yazık ki bu iki başlıkta hiçbir şey anlatamaz durumda. Bir kez daha uyarmış ve bunun “yapıcı bir eleştiri” olduğunun altını çizmiş olayım.