On binlerce insan, çoluk çocuk yollara dökülüp binlerce kilometreyi aşarak Avrupa’ya ulaşmaya çalışıyor. Çoğunluğunu Suriye’den kaçanların oluşturduğu bu insanlara dair sorulması gereken epeyce soru var. Ancak meselenin Türkiye’yi ilgilendiren son derece önemli bir ayağı olduğu için, bazı soruları da Türkiye ile ilgili sormak gerekiyor.
Sorulardan ilki, Türkiye’nin tüm göçmenlere kapısını açmış olmasına rağmen, bu insanların neden kalmak yerine gitmeyi tercih ettikleriyle ilgili.
Yapılan röportajlara bakılırsa, gelenler Türkiye’de aradıklarını bulamamışlar. Doğrusu ne bekliyorlardı, orası açık değil ama düşük ücretle çalıştırıldıklarından, barınma yeri bulamamaktan, kendilerine her mal ve hizmetin daha pahalı verildiğinden yakınıyorlar. Batı basını da her gün bu konuyu manşetine taşıyor, kabaca “aldılar ama bakamıyorlar” demeye getiriyor.
Evet, Türkiye alır ama bu kadar insana bakamaz. Hem imkanları kısıtlı olduğu, hem de kendi yurttaşları dururken “başkalarına” fazla ilgi göstermenin yaratacağı tepkilerden çekindiği için. Türkiye’yi beğenmeyen göçmenler, yaşam standardının yüksek olduğu Avrupa’da refah içinde yaşayacakları beklentisiyle hızla Türkiye’yi terk etmeye çalışıyorlar.
Türkiye’ye dair sorular
Göçmenlerin bu eğilimi, Türkiye algısını gayet olumsuz etkiliyor; kim onlara Avrupa cennetini vaat ediyorsa, aynı zamanda Türkiye’nin fakir göçmenlerin bile kalmak istemediği bir ülke olarak anılmasını da istiyor gibi.
Tam bu noktada sorulacak bir diğer soru akla geliyor. Türkiye neden gitmek isteyenleri tutuyor?
Sınır hatlarına yığılmış binlerce insanı, kıyılara gidip bot arayan göçmenleri sınırdan uzaklaştırmaya çalışan bir Türkiye var. Madem gitmek istiyorlar, gitsinler. Gitme halleri, Türkiye’nin değil Yunanistan’ın, Bulgaristan’ın ve AB’nin sorunu olsun.
Gayet tabi bu durum Türkiye’nin söz konusu ülkelerle ilişkilerine zarar verir; ancak bu durumda da ülkeler arasında sorun yaşanıyor. Macaristan gelenlerin üzerine su ve gaz sıkarak onları püskürtmeye çalışıyor; Bulgarlar da aynısını yapabilir. Böylece insanlık dışı bu durumun faturası, başka ülkelere çıkabilir. Koşa koşa gitmeye çalıştıkları cennetin, yabancılar için nasıl bir cehenneme dönebileceğini tüm dünya görür.
Muhtemelen bu sefer de batı basını Türkiye’nin salıverme politikasını yerden yere vurur; ama herhalde bu arada diğer ülkelerin yaptıkları da duyulur.
Kullanılmaya elverişli konu
Türkiye açısından sorulacak diğer bir soru ise ülkenin batısına gelen göçmenlerin neden otobüslere doldurulup yeniden ülkenin doğusuna gönderildikleri.
Bu insanları Türkiye mülteci olarak kabul etmiyor, dolayısıyla kamplarda tutulamazlar. Ya doğu illerinde kümeleşecekler ya da yeniden batıya doğru seyahatlerine devam edecekler. Batı illerindeki varlıklarının “ayrımcılık” hislerini daha fazla körükleyeceği düşünülebilir. Ancak artık doğu illerinde de kapasite aşımı söz konusu. Dolayısıyla toplumsal düzeydeki sorunların gönderildikleri yerlerde daha az olduğu ya da olacağı düşünülmemeli.
Akla gelen bu üç soruya verilecek her yanıt, insanlık dramını en aza indirecek biçimde olacaktır. Belki Türkiye her bölgedeki sınırına aynı uygulamayı yapar; ya hepsini kapar ya hepsini açar. Belki mülteci statüsünü onaylar, belki de “güvenli bölge” hayata geçer.
Hangi yol seçilirse seçilsin, hızla karar vermek lazım; zira Türkiye bu insanları tutsa da, salsa da seçimler arifesinde konunun iç siyaseti belirlemeye ve hükümet karşıtı bir hava yaratmaya yönelik kullanıldığı hissine kapılıyoruz.