Akşamüzeri Ordu'ya vardık. Ordu diğer illerden farklı göründü gözüme.
Çünkü içinden geçtiğimiz iller ve ilçelerin çevre düzenlemesi, yol bakımı ve temizlik gibi özellikleri hemen fark edilir,
Şehrin dış görüntüsü oradaki belediyenin hizmet kalitesini de yansıtır.
Ordu'ya girdiğinizde tertemiz bir çevre, bakımlı kaldırımlar, düzenli refüjler, bakımlı ve biçilmiş çimenlerle karşılaşıyorsunuz. Gözü rahatsız eden bir görüntü ilişmiyor gözünüze.
Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı eski bakanlarımızdan Dr. Hilmi Güler Bey'in tekrar seçilmesinin sebeplerinden biri olsa gerek.
Ordu'yu gezemedik. Ama Hilmi Bey'le sadece Ordu eksenli bir kültür ziyareti üzerinde anlaştık.
Ve ertesi sabah erkenden Trabzon'a hareket ettik. Trabzon ve Rize'de hedefimiz yaylalara çıkmak olduğu için şehre girmeden Parma, Sultan Murad ve Limonsuyu yaylalarının yolunu tuttuk.
Yalnız yaylalara giderken Trabzon'dan bir rehber aldık. Lafın gelişi rehber diyorum. Doksanlı yıllarda 10 yıl süreyle yayınladığım haftalık Yörünge Dergisi'nde uzun süre çalışan, sonra Trabzon'da bir müddet il basın yayın müdürlüğü yapan Sadeddin Kaşıkçı Bey sağ olsun bize refakat etti.
2400 rakımlı yaylalar çıkmak demek bulutların arasında gezmek demek.
Yer yer görüş mesafesinin sıfıra indiği virajlı yollardan dağlara tırmandık.
Parma yaylasına çıktığımızda yolun karşısında bahçesinde büyük bir bayrak olan karedeniz motifli bir ev gördük.
'İşte orası Sadık Albayrak beyin evi' dedi Sadeddin Bey.
Biz Sadık Bey'le bir hafta öncesinden haberleşmiştik bizi bekliyordu zaten.
Sadık Bey'i yetmişli yıllardan tanırım ama yılını tam hatırlamıyorum Milli Gazete' de birlikte aynı odayı kullanmıştık.
Büyük bir bahçe içinde iki katlı mütevazi bir evde yaşıyor Sadık Bey.
'İnsanlardan uzak Allah'a yakın' diyor kendisi.
Çocukluğunun geçtiği yaylalarmış. 'Eskiye dair bir şey bulamadım!' diyor. Bahçeye bol miktarda değişik ağaçlar dikmiş. 'Ağaç yetiştiriyorum!' diyor. Üç küçük havuz yaptırmış, alabalık da yetiştiriyor.
Bahçeyi gezdirdi. Bölgeyi anlattı.
'İnsanlardan uzak' diyor ama konuşmalarından gündemdeki her konuyu yakından takip ettiği anlaşılıyor.
Isırgan otu karıştırılmış lahana çorbası ve yayla ayranı ikram etti. Yaylada yaşamanın hikmeti olsa gerek, yaş 82 ama hiç göstermiyor!
İzin istedik 'yayla yağı almadan gidemezsiniz!' diyerek bize bir kalıp da tereyağı hediye etti.
Parma yaylasından Sultan Murad yaylasına geçtik. Şehitliği ziyaret ettik. İkindi namazını kıldığımız camii bakımlı bir camiydi. Mimarisi de farklıydı.
Karadeniz bölgesinde yol boyunca da şehirler içinde de mimarisi de çok farklı camiler var.
Sultan Murad yaylasındaki camiin içi çok ferah görünüyor. Dikkat ettim kubbeye kandil asmamışlar. Tam kandil asılan yere. kubbenin tepesine Allah lafza-i celalini yazmışlar. Kubbenin etrafına da iki sütun halinde Esma-i Hüsnayı (Allah'ın güzel isimlerini) yerleştirmişler. Kubbenin böyle boş kalması cami içini genişletmiş.
Daha önce benzerini Ankara'da Diyanet İşleri başkanlığı yanındaki Ahmet hamdi Akseki Camiinde görmüştüm. Aydınlatma yan duvarlardan gizli ampullerle yapılmıştı. İnsanın gönlüne ferahlık veren bir uygulamaydı.
Tarihi camilerdeki kandiller dönemin aydınlatma ihtiyacını karşıladığı için normaldi. Ama artık ben o kandillere ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum. Hatta taş işçiliğiyle yapılmış tarihi camilerin kubbelerine asılan yüzlerce kiloluk kandillerin deprem riskine karşı tehlikeli olduğunu da düşünüyorum.
Bugün beton kullanılarak deprem riski ortadan kaldırılabilir ama ben o kandillerin kubbeyi boğduğunu düşünüyorum. Çamlıca Camiinde de Taksim camiinde de kubbeden sarkan kandiller kaldırılsa daha ferah bir ortam olacağını düşünüyorum.
Bu benimi düşüncem tabii ama bunu Sultan Murad yaylasındaki camide de gördüm.
Her neyse Sultan Murad yaylasından sonra 1420 rakımlı Limonsuyu yaylasına geçtik.
Yaylaların hepsinde Arap turistlerin çoğunlukta olduğu görülüyor. Daha doğrusu sadece Arap turist görünüyor.
Bir başka dikkat çekici husus ise yaylada satış yapan esnafın insafıydı. Düzlükte bile 10 liraya satılan suyun yaylada 5 liraya satılması rehberimiz Sadeddin Bey'in bile dikkatini çekti.
Yaylalardaki otellerin ve pansiyonların dolu olduğunu öğrendik.
Akşamüzeri hava kararmadan dönüş yoluna girdik. Bulutların arasından kıvrıla kıvrıla düze indik.
Geceyi Trabzon DSİ Bölge Müdürlüğü misafirhanesinde geçirdik.
Sabah rotamız Rize inşallah.
(Devam edecek)