Ne oldu Sinop’ta, ne oldu Silivri’de, Samsun’da, anlayanınız var mı?
Sinop’ta konuşma yapmak üzere kentlerine BDP’lilerin geldiğini duyanların taşkınlığı gün boyu sürmüş; bereket hiddetlerini araçlara yöneltmiş saldırgan kitleler... Silivri’de de ‘Ergenekon’ davasında yargılananlarla dayanışma amaçlı gösteriler yapılmış...
Dün de Samsun karışmış...
Olayları ekranlarda art arda izleyince, rahatsız edici eski gölgeler göz hafızamızdan kendilerini hatırlatıyorlar.
1970’lerden... 1990’lardan... “Sinop-2013 iyi ki Sivas-1993’e dönmedi” diye içimden dua ediyorum. Silivri’de taşkınlığın bir ayak burkulması ve birkaç biber gazı mağduriyetiyle sona ermesi de endişemi azaltıyor...
O hızla dönüp Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesine koyduğu ‘Özel Kuvvetler Komutanlığı’ açıklamasına göz atıyorum: Birim, 1952 yılında, ‘hususi ve yardımcı muharip birlikleri’ adıyla kurulmuş, 1970 yılında ‘özel harp dairesi’ (ÖHD), 1992 yılında da ‘özel kuvvetler komutanlığı’ (ÖKK) adını almış... ‘Vazifesi’, kuvvetlerin harekâtını kolaylaştırmak, ülke işgaline karşı plan yapmak, teröristle mücadelede verilen görevleri yerine getirmek imiş...
Legal bir kuruluşmuş ÖKK...
Bizdeki ÖKK veya önceki adıyla ÖHD Türkiye’nin NATO’ya üye olması üzerine CIA tarafından oluşturulmamış mıydı? Tıpkı diğer NATO ülkelerinde ve NATO üyesi olmasa da ABD’nin Avrupa’da önem verdiği (İsveç ve İsviçre gibi) ülkelerde olduğu gibi... Amaçları, Soğuk Savaş şartlarında ‘Hür Dünya’ saflarında yer alan bir ülkenin karşı blokun tecavüzüne uğraması veya istenmeyen rejimlerin sandıktan çıkması durumunda harekete geçmek üzere (‘stay behind’) asker-sivil unsurların eğitilmesi değil miydi?
Raflar dolusu kitaplar böyle yazıyor; örgütün bulunduğu ülkelerde açılmış soruşturmaların raporları da kitaplarda yazılanları doğruluyor. Zaten bu yüzden, Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte, ülkeler, ‘legal’ olarak kurulmuş, ancak ‘legal olmayan’ işler çevirmiş örgütleri kapattılar.
O ülkelerde oluşturulan soruşturma komisyonları ile mahkemeler, sağ veya sol örgütler tarafından düzenlendiğine inanılan suikastlar, öldürme ve bombalama olaylarıyla kitle hareketlerinin bazısının aslında devlet yapısı içerisinde oluşturulmuş birimin elemanları tarafından işlendiğini ortaya koydu.
Azınlıklara saldırılan ‘6-7 Eylül’ (1955) olaylarından Madımak yangınına pek çok kitle hareketi, sayısız siyasi suikast, bombalamalar...
Bizdeki örgütün işi miydi? Bazı kanlı eylemler, 1960 öncesinden başlayarak, darbelere gerekçe hazırlamak üzere örgüt elemanları tarafından sahnelenmiş olabilir mi? Terörle mücadele kapsamında öldürülen Kürt işadamları, bombalanan
gazete idarehaneleri örgütün hedefleri miydi?
Genelkurmay’ın açıklamasından bu soruların cevabı alınamıyor.
Cevapları biliyorsak,
bunu, ÖHD’ye geçmişte başkanlık yapmış
Sabri Yirmibeşoğlu ve Kemal Yamak gibi komutanların açıklamalarına borçluyuz. Sabri Yirmibeşoğlu‘6-7 Eylül’ün ‘muhteşem bir Özel Harp operasyonu’ olduğunu ağzından kaçırmış, Kemal Yamak ise örgütün eleman devşirmede parti ayrımı gözetmediğini anılarında anlatmıştı.
Hafızalarda tazeliğini
koruyan sabıkalı olaylarla bugünlerde olanlar arasında zihnimiz ister istemez paralellik kuruyor. Genelkurmay’ın
“1952’de kurulan birim bugün de devam ediyor” açıklaması endişelerimizi artırmaktan başka bir işe yaramadı.
Ne yani, iyi saatte olsunlar hâlâ faal mi?