Bir iddialaşma sonucu söylendiğinden tiyatro sanatçıları alınmış olabilir; oysa Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Bu durumda biz de Şehir Tiyatroları’nı özelleştiririz” çıkışı sorunu çözebilir...
Kavganın ‘muhafazakâr sanat’ üzerine patladığı sanılıyor, ama işin evveliyatı var: Şehir Tiyatroları,yazarı tarafından, “Bir daha asla oynanmasın” notu düşülerek rafa kaldırılmış ‘Rosenbergler Ölmemeli’ adlı oyunu sahneledi bu mevsim. Yapılan vahim bir yanlıştı.
Zamanında sahip olunan bilgilerle masum sanıldıkları bir davanın tarafıydı Julius ve Ethel Rosenberg; McCarhty döneminin ‘cadı avı’ furyasında ‘Sovyetler Birliği’ne casusluk yaptıkları’ savıyla yargılanıp idam edilmişlerdi.
Yazar Alain Decaux da o bilgiyle McCarthy zihniyetini mahkûm etmek için kaleme almıştı oyunu... Ancak Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra ortalığa dökülen belgeler Rosenbergler’in gerçekten ‘casus’ olduklarını gösterdi.
Dünyanın hiçbir yerinde artık sergilenmeyen ve yazarı tarafından da sahiplenilmeyen bir oyunu 2012 yılında İstanbul’da sahneye koymak akıl kârı değil. Ama kimseleri kararlarına karıştırmayan Şehir Tiyatroları yönetimi, herhalde ABD’deki McCarthy dönemiyle bugünün Türkiyesi arasında paralellik kurma kurnazlığıyla, bu yanlışı yaptı.
Tiyatro yönetimleri bunu yapabilmeli mi? Elbette yapabilmeli... Ancak ödenekli bir tiyatro yönetimiyse yapamaz.
İstanbul Büyükşehir Tiyatrosu yönetimi işte bunu yaptı. Ardından patlayan ‘muhafazakâr sanat’ odaklı tartışma konuyu farklı bir boyuta taşıdı; ancak kavga esas bu akıl almaz olaya dayanıyor. Tiyatro yönetimi “Tercihlerimiz yanlış da olsa kimse bize karışamaz” havasında. Belediye ise farklı görüşte; tiyatroda olup bitenden haberdar olmayı sağlayacak bir tüzük değişikliği yapılmak istenmesi de bu yüzden...
“Hangisi haklı?” sorusunun şu aşamada fazla bir kıymet-i harbiyesi yok. “Tiyatro tiyatrocularındır” önermesi ilkesel olarak doğru olsa bile yanlışta ısrarlı bir yönetime halkın paralarını ideolojik tercihlerle çarçur etme yetkisini ilelebet sürdürmesi siyasilerden beklenemez.
Patlayan kavgadan sonra tarafların hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam etmesi de...
Bu durum da bizi Başbakan Erdoğan’ın “Şehir Tiyatroları özelleştirilmeli” teklifine götürüyor. Tiyatro sanatçıları teklifi ellerinin tersiyle reddetmek veya işitmezden gelmek yerine, kendileri için sağlıklı bir çıkış yoluna çevirmek için çaba göstermelidir.
Sadece ödeneğini bütçesinden karşılayan tiyatrosu yok İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, çeşitli sanat gösterilerinin sahnelendiği salonları da var. Cemal Reşit Rey (CRR) salonu sözgelimi; bir yıl boyunca yerli-yabancı her çeşit gösteri ve konsere sahnelik ediyor, sergiler ağırlıyor... Orada gösteri yapan sanatçıların hiçbiri ‘memur’ statüsünde değil; belediye seviyeli sanatçılara sahnelerini kullanma imkânı sağlıyor.
Tiyatro sahneleri de CRR’ye benzer bir işlev yerine getirecek biçimde kullanılabilir. Herbiri iyi yetişmiş, değişik TV dizilerinden tanınmışlık kazanmış nitelikli sanatçılar, tiyatroyla bağlarını devam ettirmek için bu sahnelerden yararlandırılabilir; belki sembolik bir ücret ödeyerek... Tabii belediyeyle maaş bağını kesmeleri şartıyla...
‘Özelleştirme’, üzerinde düşünmeye değer bir teklif... Shakespeare’in “Yok yere yaygara” (‘Much Ado About Nothing’) dediği garip duruma düşülüyor yoksa...