Derbiye günler öncesinden kala, “G.Saray’lıların F.Bahçe’nin şampiyon olmasını istemediğini ve bu yüzden derbiye fazla asılmayacağını” söyleyen kişiler oldu. Bu tahmin, neredeyse genel bir kanıya dönüştü. Sarı-kırmızılı futbolcuların bu öngörüden rahatsız oldukları, maça çok hırslı / motive / kararlı çıkmalarından hemen anlaşılıyordu. Sinirliydiler... Öyle ki; Podolski hakemle ve rakiple olan ilişkilerindeki sert tutumu nedeniyle, neredeyse ilk 10 dakikada kırmızı kart görecek kıvama gelmişti. Sarıyla atlattı. Maç içinde sertleşmeler ve restleşmeler vardı. İtişmeler, kakışmalar yaşandı. Oyun diken üstünde oynanıyormuş gibi gerilimli geçiyordu. Neyse ki, fazla büyümüyordu. Mücadelenin genel akışı, Beşiktaş’ın daha fazla topa sahip olduğu bir çizgide geçse de; Yasin ve Podolski’nin iki tehlikeli şutu, ilk yarıda G.Saray’ı daha etkin yaptı. Beşiktaş’ın şutları (sayıca fazla olsa da) o denli yürek hoplatan cinsten olmadı.
Maçın çok ilginç bir anı vardı... Siyah-beyazlılar kendi sahasından top çıkarmak isterken, 4 Beşiktaşlı arasında kalan Sabri’nin tek kişilik baskıyla bunu uzun süre engellemesiydi. Hücum pres kavramının, herkese ders diye anlatılacağı örnek bir andı.
Mücadele genel olarak çok kaliteli değildi ama; maçın akış debisi, seyir zevkine katkı verecek akışkanlıktaydı. Bu nedenle şikayetçi değiliz. Beşiktaş, takımda Gomez yokmuş gibi oynadı. Ona gerekli lojistik desteği vermedi. Hata yapıyordu...
Alman baktı ki kendisine top gelmiyor; bu kez o topun yanına gidip başkalarına dağıtmaya başladı. Orkestrada keman çalan adamı, baterinin başına oturtmak gibi bir şeydi. Neyse ki, neredeyse maç biterken onu hatırladılar. Gomez de gerekeni yaptı.