İsrail’in Gazze’ye yönelik vahşeti tüm hızıyla devam ediyor. Yine ve her zamanki gibi tüm dünyanın gözleri önünde.
ABD seçimlerinin hemen ardından ortaya çıkan bu saldırıyı dört başlıkta okumak mümkün. Öncelikle II. Obama döneminin aktörlerine İsrail’in varlığını hatırlatmak. Başka bir deyişle İsrail’in güvenliğini merkeze almayan herhangi bir yol haritasını daha baştan geçersiz saydığını ilan etmek. Bakalım Obama üzerinden barış okumaları yapanlar mı haklı çıkacak, yoksa çiçeği burnunda yeni yönetimin ‘İsrail’in kendisini savunma hakkı’ olarak gördüğü kanlı başlangıç yayılarak devam mı edecek.
İkincisi, İsrail’in yaklaşan seçimleri öncesinde kendi içinde yaşadığı çatışma ve dengelerin, yine Filistin üzerinden sahneye konulması. Üçüncüsü, Birleşmiş Milletler nezdinde Filistin devleti konusundaki takvimi etkilemek ve yönlendirmek.
Tüm bunların yanı sıra dördüncü hedef, Hamas’ın zaten zayıf olan askeri gücünü iyice kırmak.
***
Bu işin kısa vadede en kazançlı çıkan ismi kuşkusuz Beşar Esad. Bir diğer yanıyla İran. İsrail’in saldırıları Esad’a nefes alma imkanı verirken, İran ‘Madem benim Şam’da ve Beyrut’ta gücümü kırmak istiyorsunuz. O zaman İsrail’e nasıl bir cevap vereceksiniz’ duruşunu sergiliyor.
Kuşkusuz İsrail saldırıları karşısında Türkiye ve Mısır’ın ortak bir zeminde hareket etmesi, yakın geçmişteki Hüsnü Mübarek yönetimin tavırları hatırlanırsa, ciddi bir etki oluşturabilir. Çok geç kalınmış olsa da Hamas’ın sadece siyasi anlamda değil, ekonomik ve askeri anlamda da desteklenmesinin önü açılarak, İsrail’in cüreti kırılabilir.
Bir başka önemli nokta, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın son dönemde sıkça dile getirdiği ve Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası örgütlere yönelik eleştiriler. Mevcut karar mekanizmalarıyla, dünya algılarıyla ve İsrail gibi şımarık çocuklarıyla bu yapıların bir adım daha gitmesi imkansız.
***
Bunca sıkıntılı başlığın ortasında elbette güzel gelişmeler de var. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA), dış politikamızdaki etkinliğini giderek artırıyor. TİKA, 30 işbirliği ortağı ülkede, 33 program koordinasyon ofisiyle, toplam 100 ülkede faaliyet gösteriyor. Başka bir deyişle dünyada nereye gitseniz karşınıza TİKA’nın yaptığı ya da desteklediği bir proje çıkıyor.
Tiyatroyla başım pek hoş sayılmaz. Sinemanın dayanılmaz cazibesi deyip geçelim. Ancak geçtiğimiz akşam TİKA eliyle gerçekten keyifli bir tiyatro akşamı yaşadı Ankaralılar. TİKA’nın organizasyonu ve sponsorluğunda Kalibek Kuanışbayev Kazak Tiyatrosu tarafından 12 Kasım’da Ankara Küçük Tiyatro’da “Kenesarı-Kunimcan” oyunu Türkçe olarak sahnelendi. Bir not daha. Ankara’dan önce Astana’da, 14 Kasım’da da İstanbul’da sahnelendi.
Oyun Kazak tarihinin önemli isimlerinden son Kazak Hanı Kenesarı Han’ın hayatını konu alıyor ve 19. yüzyıl Kazakistan’ında geçiyor.
TİKA’nın organizasyonuyla 2012 Mart ayından bu yana yürütülen çalışmayla, aslı Kazakça olan oyun Türkçe’ye çevrilmiş ve oyunculara Türkçe eğitimi verilmiş, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü tarafından da sahne tahsis edilerek lojistik destek sağlanmış.
TİKA Başkanı Serdar Çam, derviş tabiatlıdır, öne çıkmayı, yapıp ettiği işleri anlatmayı pek sevmez. Oyunla ilgili söyledikleri, esasen TİKA’nın vizyonunu da ortaya koyan cümleler:
‘Orta Asya’daki devletler artık ciddi manada güçleniyor, zenginleşiyor, dünyada etkin duruma geliyor. Bu demek değil ki TİKA projelerine ihtiyaç yok. Biz bu sene geçtiğimiz yıllara kıyasla daha fazla Türk dünyasına yönelik proje geliştirdik. 1470 projemizden 850’si Orta Asya’ya dönük projeler. Dolayısıyla Türk dünyasına ilgimiz artarak devam ediyor.’
Dünyanın dört bir yanında zor şartlar altında fedakarca yürütülen heyecan verici projeler. TİKA deyince akla ilk gelen izlenimler bunlar.