Kendimize öğrettiğimiz bir cümleyi sizlerle de paylaşalım: Başörtüsü meselesini lütfen kadınlarımız konuşsunlar!
Biz ince cümleler kuramıyoruz. Testere gibiyiz. Ne yana söz etsek biçiyoruz. Ama inanın en çok da kendimizi biçiyoruz.
İhtiyaç halinde göğsümüzü siper ede ede on yıldır yaptığımız gibi yine konuşmaya gayret ederiz.
Kılıçdaroğlu, başörtüsü sorununu çözelim dedi iki sene önce. Ne oldu?
Haydi CHP, bunca başörtülüyü CHP'ye payanda eden Millî Görüşü sömüren partiler haydi!
Şimdi anladınız mı neden Erdoğan'a destek vermek zorundayız.
Çünkü henüz şeytan taşlamayı bitiremedi ve fethettiğimiz tam anlamıyla bir kale bile yok!
Herhangi bir "hakkın" hak sahibine insanca takdim edilmediği şu zalim dünyada başörtüsü hakkı kendine yaraşır şekilde sağlam bir güvenceye ulaşamadı henüz!
Bundan dolayı daha işe yeni başlıyor mesabesindeyiz.
Uyuşturucudan yargılanan bir herifin avukatı mahkeme salonunda başörtülü olduğu için reddi hâkim talebinde bulunabiliyor bu ülkede... Hayıflanmamak elde değil!
Biz daha Gazze'yi kurtaracağız, ezilenlerin hamisiz olacağız, hakça bir küresel sistemin kurulmasını sağlayacağız, öyle mi?
Bizden öncekilerin ihmal ederek veya güç yetiremeyerek bize bıraktığı her emaneti çocuklarımızın omuzlarına bırakıyoruz!
Direngen yerlerimiz, iradelerimiz, sıkılı yumruklarımız gevşedi, gevşiyor. Allah imtihanımızı kolaylaştırsın. Ama çobanın sopasına sürünen keçilere döndük!
Bakın, çocuklar katlediliyor evimizin bir odasında!
Bakın, haremde çocuklarımızı üryan bırakıyorlar!
Nasıl yapacağız?
Buluşup konuşalım. Yolun daha henüz başındayız.
Bu ülke bizim evimiz. Biz evimizde rahat edemeyecek miyiz?
Hep istim üzerinde bir ömür geçer mi?
Bu tedirginlik içerisinde azametli düşmanlara nasıl yumruk savuracağımızı düşünme mecalimiz kalabilir mi?
Neden çekiniyoruz?
Hangi stratejik akıl bizi bu hale getirdi?
Bedenimiz felç, anladık. Ama kalbimiz ve beynimizde felç olmuş haberimiz yok.
Oysa ne insanlar feda ettik; kaptırdığımız en doğal haklarımızı geri almak için.
Ve şimdi düşünüyoruz; Allah rızası için, Allah emrettiği için Müslümanca yaşayan, bu ülkenin bütün çilesini her zaman çeken bu insanlar, tedirginlik duymadan evlerindeki yastığa güvenle başlarını, alınlarını secdeye ne zaman koyabilecekler?
İsmet Özel'e saygı duyarak ve anlayarak bu şiirini bir kere daha okuyalım.
"Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında
Öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan
Saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda
Acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman
Acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.
Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın
Başından başlayabilirim."
Bir besmele çeksek ve yeniden başlasak.
Ve "Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır" bilinciyle dava bildiğimiz hikayemizle en başından yeni bir ilişki başlatabilsek!
Bizi taşlayanlar olur ama bu hikâyenin başlangıcındaki bıçkın delikanlılar gibi hiçbir kınamayı, küçümsemeyi dikkate almayarak "Lâ İlâhe İllallah" diye bir nara atıp, toplumsa toplumu, milletse milleti, ümmetse ümmeti, devletse devleti suratlarına buzlu su atar gibi uyandırsak!
Ve yine desek ki "toparlanın gitmiyoruz!".
Bu ülkede milletin has çocuklarının Allah'ın emrettiği gibi yaşama tercihlerini saygın bir şekilde garantiye alacak bir anayasal güvence neden geciktirilir ki?
Başörtüsü nerede ise orada tutsak hala!
Devran dönüyor, her şey dönüyor, dağlar devriliyor; başörtülülerin trajedisi bitmiyor bu ülkede!
Endülüs'ün başındaki zayıf komutana annesinin, "adamlar gibi savaşmadın şimdi kadınlar gibi ağla!" dediği yerdeyiz!
Hep sermaye ettiler başörtüsünü!
Bütün ayıplarını kapatmak için başörtüsünü kullandılar!
Ve çocuklarımız şimdi yoruldular yükü taşımaktan, vazgeçiyorlar başörtüsünden!
Neyi kaybettiğimizi mi hatırlayalım?
Diriliş muştusu mu kuralım?
İhtida mı edelim?
Bir yolunu bulalım, kendimize gelelim, birlik olalım, kıyam edelim.
Haklarımızı; bu ülkenin dağı, ovası, denizi, toprağı, nehri gibi muhkem hale getirelim.
Başörtümüze dil, el, kalem uzatanı daha aklından bile geçirmeden caydıracak şekilde yerimizi sağlamlaştıralım.