Bilinen bir doğa yasasıdır; kendilerini zemin ve zamâna uyduramayan canlı türleri yok olurlar. Bu durumun ilk akla gelen örneklerinden biri ise dinozorlardır. Ama 145 milyon sene önce yok oldukları ileri süren dinozorlarla iş bitmemiş, aslında belki de başlamışdır. Çünki o çağlardan günümüze gelene kadar bu vâkıanın devâm etdiğini bizzat yaşayarak da görüyoruz. Uzmanların saptadığına göre hâlen de günde düzinelerce, yanlış okumadınız, düzinelerce canlı türü ortadan kalkıyormuş.
Ancak çok eski çağlarda kendilerini değişen şartlara uyduramadıkları için yok olan türlerle şimdikiler arasında önemli bir fark var:
Eskiden bu kayboluşlar tabiatın kendi içinde saklı bulunan birtakım dinamiklerin etkisiyle cereyân ederken bunda insanın payı tedrîcen artış göstermişdir. Öyle ki zannımca bugün artık insanın tahrîb edici etkisi diğer bütün etkilere baskın çıkmaktadır.
O kadar ki 1945’den, yâni İkinci Dünyâ Savaşı’nın bitiminden sonra beşeriyetin artık hızını alamayarak kendi kendisini yok etme eğilimine girmesi dahî sözkonusu olmuşdur ve şu âna kadar bu eğilim giderilmiş değildir.
İnsanlar yaşlanıp tecrübe kazandıkça pek çok meseleye başka gözlerle bakmaya başlıyor. Benim şahsen gençliğimdeki birtakım değerlendirmelerimden vazgeçme sebebim de bu olsa gerek. Meselâ gençlik yıllarımda beşeriyetin farz-ı muhâl bir atom harbi sonucu mahvolarak ortadan kalkmasını ben yine beşeriyet zâviyesinden bir felâket olarak telâkkî ederdim. Bugün yine öyle telâkkî ediyorum ama beşeriyet bakımından değil. Hâlâ bu kanaatde olmamın sebebi, beşeriyet yok olurken diğer canlı türlerinin de berâberce yok olma tehlikesinin fevkalâde yüksek oluşu. Düzayak Türkçeyle şâyet bugün beşeriyetin, başka hiçbir canlı türüne zarar vermeksizin ortadan kalkması, silinmesi imkân dâhilinde bulunsaydı bu bence faydalı hem de çok faydalı olurdu.
Böylece, bilinen evrende yakın ve uzak çevresi için mütemâdiyen ölümcül bir tehlike arzeden bu muzır yaratık silinir gider ve geriye kalan canlılarla cansız varlıklar sürekli bir tecâvüze uğrama ve mahvedilme tehlikesinden kurtulmuş bulunurlardı.
Hazır açılmışken şunu da belirtmeden edemeyeceğim:
Benim görüşümce insan için “eşref-i mahlûkât” yâni yaratıkların en şereflisi, en yükseği değerlendirmesini yapan kimselerin âcilen müşâhade altına alınmalarında da büyük fayda vardır. Zîrâ bu tanım ancak cinnet illetiyle mâlûl bir zihnin eseri olabilir.
Eğer insan denilen yaratığı ille bir süperlatifle îzâh etmek gerekiyorsa “esfel-i mahlûkât” yâni yaratıkların en sefîli, en aşağılık olanı formülü uygun olur.
Size tek bir örnek vermek istiyorum:
Sizler hemcinslerine ve haydi haydi diğer canlılara işkence eden, böyle bir kavramı “îcâd” eden insandan başka bir yaratık tanıyor musunuz?
Ben de...
Şimdi bâzı okuyucularım muhtemelen bu konunun ansızın nereden îcâb etdiğini soruyordurlar.
Hayır, ansızın çıkmadı!
1960 Yılı’ndan beri bu gazetecilik, radyoculuk ve televizyonculuk mesleğinin içindeyim. Demek ki 53 sene olmuş.
Bütün bu süre içinde kaç hususda haber kovaladığımı, inceleme yapdığımı ve kimisi kitablar hâlinde kaç yorumda bulunduğumu hatırlamıyorum. Epeyi olmalı...
Onu hatırlamıyorum ama gâyet iyi hatırladığım başka bir husus var:
O ele aldığım meselelerden en az yüzde doksanı, muhtemelen daha bile fazlası, insanların birbirlerine karşı girişdikleri kalleşliklerden ve şerefsizliklerden husûle geliyordu.
Siz 53 sene çirkef banyosu yapmak zorunda kalırsanız bundan hiç etkilenmediğinizi söyleyebilir misiniz?
Evvelki gün doğum günümdü.
74’ü devirip 75’ime ayak basdım. Üç çeyrek asır eder.
Son günlerde birkaç tâze gazete sütunlarında bir kirlenme muhabbetine başladı, dikkatimi çekiyor.
Birer duble viski veyâ konyak eşliğinde böyle muhabbetler iyi gider.
Boş bir zamanlarında uğrasalar da kendilerine iki satırla konuyu bir de ben îzâh etsem...
Ben her Allâhın günü aynı önü camekânlı masadan Boğaz’ı seyredip rakı zıkkımlanıyorum. Bir süredir konyak yâhut viski bana fazla alafranga gelmeye başladı.
İyi tarafıma rastlarsa misâfirlerime de birer duble ısmarladığım oluyor.
O hârikulâde 17 Eylül 1958 ikindisini nasıl unutabilirim ki?
NOT: Dünyânın en güzel hayvanlarından biri olan bir leoparı, üstelik köpeklerine kovalatarak alçakça vuranlar ve bunu utanmadan alkışlayanlara tek bir sözüm var:
ALLAH, eğer varsa, müstahakınızı verecekdir!