“Bu işte bir yanlışlık var” dedi telefondaki ses dünkü yazıma itiraz olarak; yakından gözlediği son yıllarda hiç bir zaman ‘umutla hacca gitmeyi bekleyen, ama yerleri başkaları tarafından doldurulan kişiler’ olmamış... “Bir tek örnek bile gösterilemez” dedi.
Takip ediyorsanız, biliyorsunuz: Bayram öncesinden başlayarak süren bir ‘hacca giden bazılarına beddua’ tartışmamız var. Hürriyet yazarı Ahmet Hakan durduk yere hacca giden birilerine çok ağır beddualarda bulundu. Dostlarımdan birinin uyarısı üzerine, tam ikna olmadığım halde, “Yoksa bizzat patronu Aydın Doğan ve onunla birlikte bu yıl hacca giden gruba mı bu beddualar?” sorusunu buraya taşıdım...
Aydın Bey, bana, “Ahmet Hakan’a sordum, bedduanın muhatabı ben değil, umutla bekledikleri halde yerleri başkaları tarafından doldurulan torpilli kişiler imiş” notugönderdi.
Konu kapandı sanırken gelen telefon işin şeklini değiştiriyor...
“Bazen tanınan ek kontenjanlar bile sıradaki adaylar için kullanılıyor” dedi telefondaki ses... ‘Torpil’ hakkı yalnızca Suudi Arabistan devleti ile onun sağladığı kontenjanları kullanan kurumlar için söz konusuymuş...
“İslâm İşbirliği Teşkilâtı’nın davetlileri gibi mi?” soruma “Olabilir” cevabı geldi.
Gönderdiği notta, Aydın Doğan, kendisi, ailesi ve yakın dostlarının İİT’nin davetlisi olarak hacca gittiklerini yazıyor...
Kimileri “Ne alaka?” diye sorabilir, ama İİT’nin zaman zaman özel konuklarla ilgilendiğini biliyorum. Daha önce de Ertuğrul Özkök’ün devesini Ahmet Hakan’ın çektiği fotoğrafla medya arşivine giren ‘umre’ çıkartmasına da katkıda bulunmuştu İİT... İİT genel sekreteri Prof. Ekmelettin İhsanoğlu kibar ve hatırşinas bir insandır; umarım Aydın Bey ve ailesi efradıyla dostlarının hac ziyaretleri de İİT sayesinde verimli geçmiştir.
Hacları kabul olsun...
Son cümleyi biraz da açıklayıcı telefonda dinlediklerim sebebiyle kurdum... “Hac için kimseye ‘torpil’ yapılmaz, Suudi devletinden başka” bilgisini veren kişi, “Bu tür beddualar da tutmaz zaten” açıklamasını getirdi. İnsanların hac kutsal görevini yerine getirmek üzere niyetlenmesi, zahmete katlanarak yollara düşmesi, ziyaret sırasında kendisinden beklenen vecibeleri yerine getirmesi, o tecrübeyi yaşaması önemliymiş... “İsterse özel uçakla gitsin ve Kâbe’nin hemen karşısındaki otelde kalsın” da dedi.
Esasında ‘beddua’ iyi gözle bakılan bir şey değildir; hele bir de Ahmet Hakan’ın kim olduğunu açıklamadığı şu ‘beddua’ satırları gibi olanlar... Okuyalım:
“Yarabbi...
Onca insan hacca gitmek için sırada beklerken...
Torpille hacca gidenlerin dualarını kabul etme.
Ömrünün son deminde Kabe’ye yüz sürmek isteyen yüzlerce kadın ve erkek bin bir umutla sırada beklerken...
Hiç sıra beklemeden şak diye Kabe’ye ulaşanların bütün arzularını geri çevir.
Onların haccını hacdan sayma.
Onlara ‘kul hakkı yemiş şahıs’ muamelesi yap.
Sırada bekleyenlerin bütün günahlarını torpille hacca gidenlerin üzerine yükle...
Amin.”
Telefondaki ses şunu da söyledi: “Beddua iyi bir şey değildir, ama Aydın Bey’e bu tür bir bedduanın tutmasının mümkün olmadığını rahatlıkla söyleyebilirsiniz... Başkaları için ‘beddua’ mı edilirmiş; beddua eden kişinin en azından yapılan yanlışlıktan bizzat zarar görmesi gerekmez mi?”
Galiba o da Hürriyet’te çıkan ‘beddua’ dokundurmasının gazetenin patronunu hedef aldığına inananlardan...
Konuyu ilk dikkatime getiren dostuma “Neden ‘Keşke Aydın Bey onu da yanında götürseydi’ temennisinde bulundun?” diye de sordum.
Getirdiği açıklama şu: Rodos’a bayram namazına gittiğinizde Aydın Bey’in uçağında yer alanlardan biri değil miydi Ahmet Hakan? Umrede Ertuğrul Özkök’ün devesini o çekmedi mi? Patronu hacca gidiyor ve yanında o yok; alınması doğal...”
Alınsa bile insan patronuna beddua eder, bir de bunu onun gazetesinden herkese duyurur mu? “Bir şey olmayacağına eminse duyurur” oldu dostumun cevabı...
Ben hâlâ kuşkuluyum.