Anadolu’nun bir köyünde “Akıllı Gelin” ismiyle maruf bir kadın yaşarmış. Her müşkülü olan hemen ona koşarmış.
Bir gün kağnı kanadıyla başını kaşıyan bir dana kafasını kanat boşluğuna sokmuş. Durumu fark eden köylüler de epey kafa yormuş ama bir çözüm bulamamış.
Derken biri çözüm yolunu bulmuş ve “Akıllı gelini çağırın...” diye haykırmış.
Vakur adımlarla olay yerine gelen Akıllı Gelin duruma şöyle bir göz attıktan sonra Arşimet edasıyla konuşmuş:
“Dananın boğazını kesin...”
Nereden mi hatırladım?..
Yıllardır unutmuştum bu darb-ı meseli.
Tıpkı 90 öncesinde pek revaçta olan o bol vaatli siyaset günleri gibi...
Yaşananları çabuk unuttuğumuzu sayın Kılıçdaroğlu da fark etmiş ki, bu popülist politikaları tekrar keşfetti ve bol vaatli bir seçim kampanyası açıkladı.
Ümitsiz vaka durumundaki bir partiyi savunmaktan bitap düşen yandaş medyası “Nihayet söyleyecek bir şeyler bulduk” dediler ama bu mutlulukları fazla sürmedi.
Çünkü herkes o günleri tekrar hatırladı. Ve aynı kâbusları tekrar yaşamayı hiç istemiyordu. Onun için “Benim adım Kemal, namus sözü...” gibi kahve muhabbetlerine itibar etmedi ve ısrarla “Kaynak nerede” diye sordu.
Bilgiç ekonomistlerinin, “Vaatlerimizin kaynağı kendi içinde...”, “Bütçeyi yaparken kaynakları bir bir açıklayacağız”, “Milli gelirin yüzde 4’ünü bile bulmuyor”, “Her vatandaş 50 kuruşunu emekliye veremez mi?” gibi hiçbir karşılığı olmayan cevapları kimseyi ikna edemedi.
Saray muhabbetlerinden de sonuç alamayan Kılıçdaroğlu, harika buluşla kaynak meselesini kökten çözdü:
“İki milyon Suriyeliyi ülkesine göndereceğiz...”
“Akıllı Gelin”in kulakları çınlasın...
Bu ‘çözüm’ torunlarımızı utandırır...
Uluslar, geçmişleriyle gururlanır veya utanırlar. Biz çok şükür Japonya’dan Amerika’ya; hemen her ülkede atalarımızın canları pahasına; göğüs kabartan hatıralarını dinliyoruz.
Ama kötü örnekleri de yıllar boyunca sırtımızda kambur olarak taşıyoruz. Ve kimse bunu kim yapmıştı diye sormuyor, fatura milletin üzerinde kalıyor.
Türkiye’nin insan odaklı Suriye politikasını, asıl mahsullerinin yıllar sonra derleneceği çok başarılı bir strateji olarak değerlendiriyorum.
Bu yüzden Allah nasip etmesin ama CHP’nin bu ucuz çözümünün sebep olacağı ağır faturayı da gelecek nesillerimiz ödeyecektir.
Allah’ım sen koru...
KAFAMA TAKILANLAR..
Taksim tacirleri...
1977’de Taksim’de yaşanan vahşeti yakından gördüm. O günden bu yana bir “Taksimaşkı”dır gidiyor.
İşçiler adına kaza ve ölüm istatistiklerinden başka bir katkısı olmayan sendika ağaları her yıl 1 Mayıs “Taksim’e çıkmamızı kimse engelleyemez” sloganlarıyla beceriksizliklerini kapatıyorlar.
Ey işçi kardeşim... Zaten senin sırtından geçinen bu göbeklileri 40 yıldır Meclis’e taşımaktan yorulmadın mı?
Devirin şu masayı...
Çözüm süreci başladığından bu yana Kürt siyasetinin en çok telaffuz ettiği şey “Çözüm süreci bitti” sözüdür.
Oysa çözüm veya çatışmanın asıl muhatabı Kürt halkıdır.
Peki ama HDP’nin veya Öcalan’ın, Kürtler halkının tamamının temsilcisi olduğunu kim söyledi ki?
Ve bütün bu tehditlerine, vesayetlerine rağmen bunlarla çözüm aramanın mantığı ne?..
Bence de devirin şu masayı ve devlet çözüm sürecini çok daha kararlı bir şekilde bizzat muhatabı olan Kürt halkı ile yürütsün.
Geri kalanların ne olacağı mı?
Onu zaten Sırrı Süreyya Önder söylemiş...