Lige bir şey kalmadı.
Galatasaray şampiyon kadrosunun üstüne peş peşe kaliteli oyuncular (Hamit, Burak, Umut, Dany, Amrabat...) ekledi.
Fenerbahçe de öyle. Emre ile Ziegler’i gönderdiler, (Dia’yı saymak bile gereksiz) ama bir dolusunu aldılar... ( Egemen, Hasan Ali, M.Topal, Kuyt, Krasiç...) Bir resmi maçı renksiz oynadılar, hemen yeni oyuncular peşine düşüldü.
Yöneticilerin eli bol, gönlü bol...
İnsanın o takımlara teknik adam olası geliyor.
Bu iki büyük bir yandan iki yıldır katılamadıkları Avrupa Kupalarında iddialı biçimde yarışmak, bir yandan da yurt içinde birbirleriyle kapışmak için durup durup transfer hamlesi yapmaktalar...
Trabzonspor sakin.
Beşiktaş hareketli, ama harekette içerik farklı. Batırılmış bir kulüp olarak ekonomisini düzeltirse ligi iyi kapatmış sayılacak. Bunun peşinde.
Bunu anlayışla karşılıyorum. Tutulan yol, doğru yol. Ancak gene de parasal sorunlarını aşamaz ise ezeli rakiplerine çok yol vermiş olacak.
Beşiktaş bir yandan ekonomisini toparlar iken, sahip oldukları ile bir sporsal gücü de göstermek zorunda. Ve şu gerçek ki hiçbir şey yapamayacak durumda da değil.
Yapabilecekleri var. Fener, Galatasaray transfere yükleniyor; Beşiktaş’ta verimi artırmak hocaya kalıyor. Başarırsa yılın transferi Aybaba olur.
Azarlama - pazarlama
Quaresma’nın bulunduğu iki yılda 110 resmi maç oynamış Beşiktaş. Q7 bunların 73’ünde yer alabilmiş. 10 kadarında da verimli olmuş! Bu süredeki maliyeti 18 milyon avronun üzerinde!
İki yıl az süre değil bir ölçüm yapmak için. Öyle ise bu adamın elde tutulmaması gerek. Onu yok pahasına satmak bile, ona para ödemeyecek duruma gelerek, para kazanmak demek.
Böyle bir durumda adamı pazarlamak gerekirken, Beşiktaş vitrinden kaldırıp “bu adamda iş yok” demekte! Tutumu onu pazarlamaya değil, azarlamaya yönelik! Böylesi bir yol yanlış... Adam evinde sırt üstü yatsa sözleşmesine göre parasını alır... Onu satmak için vitrine koymak gerek.
Mustafa Pektemek
Beşiktaş’ta iç sıkıntı az değil.
Bir yanda Quaresma ve Simao gibi adı büyük üretimi çok düşük adamları pazarlayamamak, bir yanda da umut bağlanan adamlardan verim alamamak var. Mustafa ulusal takım forması da giydi. Ama kendine güvenini bir türlü kazanamıyor!
Büyük umut, büyük hayal kırıklığına dönüşmek üzere.
Bir söylenti var, Beşiktaş’ta mutsuzmuş!
O forma içinde mutsuz olmak olacak şey değil! Mustafa’nın mutsuzluğu, acaba bekleneni verememiş olmaktan doğan öz güven kırıklığından mı kaynaklanıyor?
Mustafa mutlu olmak istiyorsa önce verimli olmayı başarmalıdır.
İçimizdeki canavar
Ertuğrul Sağlam, “Dışarıdaki tertemiz insanların saha içinde tanıyamadığımız canavarlara dönüştüğünü görüyoruz” dedi.
Hocam çok haklı, yalnız futbolcunun değil, teknik adamın da, yöneticinin de, hakemin de, yorumcunun da içinden pat diye bir canavar çıkıveriyor!
Bunun da içimizde yerleşik kültürün spor kültürü değil, taraftarlık kültürü olmasından kaynaklandığı çok açık. Kimisi üzerindeki baskıyı kaldıramadığı, kimisi o baskıyı kullanma sinsiliği yaptığı için böyle.
Spor egemen değil, her şey pahasına kazanmayı amaçlayan, rakibe saygıyı tümden kaldırmış taraftarlık kültürü egemen bir toplum olmamız bunu yaratıyor.
Durumu düzeltecek bir yatırım da göremiyorum. Spor Bakanı Suat Kılıç’ın “Sporu bir yaşam kültürü olarak yerleştirmeye çalışıyoruz” söyleminin uygulama etkisini henüz görmedik. Tam tersine, topluma etkili kulüp yöneticileri gerginliklerin, çatışmaların tohumlarını ekmekteler!
Trabzonspor, Galatasaray ile artık dost olmadığını açıkladı!
Üç büyükler arasındaki ezeli rekabeti, ezeli düşmanlık olarak algılayanların sayısı algılamayanlardan çok. Lig yakında başlayacak ya... Bir yandan seviniyorum, bir yandan korkularım kabarıyor. Gene o karmaşanın içine yuvarlanıp gideceğiz çünkü.
BIKTIK, USANDIK
l Olimpiyatlarda yarışmalardan çok, kaybetmelerimize özür üretmekte başarılı olmamızdan bıktık usandık.