Arda ile ilgili olarak dün yazdığım yazı için; “Orantısız eleştiri” diyenler ya da “Projeli acımasızlık” olarak görenler oldu. Bir ölçüde doğru teşhis... Çünkü Arda türündeki futbolcular; bu tür sert tanımlamalar karşısında, refleks üreten bir karşı duruş sergilerler. Bu duruş, “Yazanı yazdığına yedirmek için” inadına futbol oynamayı hedefler... İşte Arda, tam da bu yüzden; eski günlerine dönme hırsıyla doluşabilir. Bu da ilk/tek/son şansıdır. Sert denilen yazının, bu noktada Arda’ya bir faydası olabilir.
Ancak ne var ki; benim gibi “Bazılarına gününü göstermek” adına yüklendikleri hırs, ne yazık ki uzun soluklu süper oynamayı getirmez. Bir-iki maçla yetenek- lerini Nirvana’ya çıkarır, sonrasında bildik boşvermişliğe kesin dönüş yaparlar.
Başakşehir, Arda’nın kendini bir kez daha ispatlama sürecini uzun tutmaya zorlayacak psikolojik desteği verebilirse; bir-iki maç dediğimiz diriliş, dört-beş maça kadar çıkabilir. Ama o kadar...
***
Zamanında Sergen Yalçın’ın yaptığı gibi, bazen o kadar maç bile, sonuç almaya yetebilir. Ama garantisi yoktur.
Dikkat edin; Emre Belözoğlu, Arda, Sergen, Tanju gibi üst düzey yetenekli oyuncuların neredeyse tamamı, hep sorunlar içinde yaşamıştır. Hakan Şükür dersen, hain çıktı... Bizde “Süper Star olmak” hazmı zor bir iştir. Sorumluluk duygusunu pekiştireceğine, egosunu kamçılar.
Oysa Cristiano Ronaldo’ya bakın... Şöhretse, şöhret... Paraysa, para... İtibarsa, itibar... Yakışklılıksa, yakışıklı... Görünmediği televizyon, manşetine çıkmadığı gazete, almadığı kupa kalmadığı halde: her sene 90’a yakın resmi gol atmayı sürdürüyor. Devamlı “Yılın Futbolcusu” seçiliyor. Ama dikkat edin; hiçbir olumsuzluğa/hiçbir rezalete/hiçbir olaya karışmıyor. Kötü oynadığı nadir oluyor.
İşte böylesine profesyonel dahilere ihtiyacımız var. Hangi noktaya gelirse gelsin; vicdanı/ahlakı/karakteri/iş disiplini sarsıntıya ya da değişime uğramayacak kimlikler gerek...
Biz, yıldız futbolcularımızı bu eksene bir türlü oturtamıyoruz. Sorun burada!