'Rusya-Ukrayna Savaşı', 6'ncı ayında..
Herhalde, dünya da, Putin de, böyle bir tabloyla karşılaşabileceklerini beklemiyor ve 'Ukrayna'nın bir hafta içinde ellerini havaya kaldıracağını', 'teslim bayrağı' açacağını umuyordu.
Doğrudur ki, başta Amerika olmak üzere, NATO dünyası, 'Ukrayna için, savaş bölgesine asker göndermeyeceklerini' taa baştan söylemişler ve böylece Putin'in savaşı sürdürmekte daha kararlı olmasını sağlamışlardı.
Ama, 'Rusya'nın tökezlemesi' için, Ukrayna'nın direnmesini sürdürecek her türlü silâh ve maddî yardımı esirgemiyeceklerini de gizlemediler. Onların hesabı, Ukrayna'nın ezilmesi veya direnmesi değil, Rusya'nın, Afganistan'da olduğu gibi, bir bataklığa saplanmasını sağlamak üzerine kurulu..
Gerçekte, Rusya'nın başvurduğu 'yıldırım savaşı' metoduna, Ukrayna tarafından bugün verilen karşılık, bir 'yıpratma savaşı' metodudur.
Esasen, 'Yıldırım Savaş'larını bekleyen handikap daima, bu savaş metodunun ilk hızının kırılabilmesidir. Çünkü, 'yıldırım savaşı'nın hızının kesilmesi ve ivme kaybından sonra, o savaş metodu, 'yorgun mermi' durumuna düşer ve karşı tarafın 'direnme gücü' varsa, onun sergileyeceği 'yıpratma savaşı' daha bir etkili olur. (Eylûl -1980'de Saddam Huseyn, âniden İran'a saldırdığında, 'yıldırım savaşı' metodu uygulamış ve amma, 1 hafta içinde netice alacağını, saldırı öncesinde Fransa Başbakanı Jacques Chirac'a açıklamışken; o sırrı, Chirac, 8 yıl süren savaşın 7'nci yılında ve de, Saddam Huseyn'in artık savaşı sürdürmek için yeterli nefesinin kalmadığı ortaya çıktığı zaman, ifade etmişti.)
*
Bugün, her ne kadar, Rusya, hâlâ da saldırı gücünü ve savaşta inisiyatifi elinde tuttuğunu gösteriyor gibiyse de, 'yıldırım savaşı'nın artık gündemden düştüğü ortada...
Çünkü, Rusya'ya karşı asker göndermeyen NATO dünyası, Ukrayna'nın 'pess' etmemesi için her türlü lojistik desteği ve silâhı vermekte.. Rusya da, elindeki 'konvansiyonel' silâhların dışındaki, hattâ nükleer silâhları kullanması halinde, Ukrayna'ya da aynı silâhların kullandırılacağını bilmekte.. Kezâ, başlangıçta 'Ukrayna kaybetmemeli' diyen NATO dünyası, şimdi, 'Ukrayna kazanmalı ve Rusya kaybetmeli..' demeye başladı.
*
Rusya'nın bugün karşılaştığı asıl 'çıkmaz', bu noktada.. NATO dünyası, elini askerî olarak taşın altına koymadan, Ukrayna'nın direncini sürdürmesi için, ellerinden geleni yapmaya kararlı olduklarını gösteriyor.. Rusya'nın elindeki en etkili silâh ise, Avrupa'yı enerji kaynaklarından mahrum kalacakları bir kış tehdidi..
*
Öte yandan, Ukrayna, Rusya'nın asker kayıplarının 60-70 binlere doğru tırmandığını iddia ediyor ve bunu açıklarken, kendisinin ağır kayıplarını da gizlemiyor.. Rusya ise, savaşın ilk ayında kaybının 1300 civarında olduğunu açıkladıktan sonra, artık, asker kayıplarına dair bir açıklama yapmıyor; tam bir sessizlik hâkim..
*
Ancak, Rusya da, şimdi makas değiştirmek istiyor gibi..
Nitekim, geçen hafta, Rusya Dışbakanı Lavrov, Ukrayna'nın Dinyeper Nehri doğusundaki Donbass bölgesini 'kurtarmak'tan da ileriye, 'Zelensky yönetimini indirmeyi; Ukraynalıları "kendilerini kesinlikle kabul edilemez olan, halk ve tarih karşıtı bu rejimin yükünden kurtarmaya yardım edecekleri'ni açıkça ifade etti.
*
Avrupa'da 'Kremlinolog' denilen Rusya uzmanları ise, Putin'in 'fetihçi' bir savaşı yürüttüğünü ve Ukrayna'yı Rusya'ya aid bir toprak olarak gördüğünü' vurgulamaktalar..
Bu arada Zelensky de, bir 'ateş-kes'in sağlanmasına, 'Rusya'nın yeniden güç kazanmasına fırsat vereceğini ve sonra Ukrayna'yı fethetme çabalarına devam yol açacağı' görüşüyle karşı çıkmakta.. Esasen, Lavrov da, "Batı, Rusya savaşta yenilene kadar Ukrayna'nın müzakerelere başlamaması konusunda ısrar ediyor" diyerek, 'ateş-kes' sağlamayı hedeflediklerini ifade etmiş bulunuyor.
*
Daha da ilginç olan ise, savaşan tarafların savaştan elçekmeye davet edebilecek tek ismin Türkiye Başkanı Tayyib Erdoğan olduğunu, içerdeki muhalifleri dışında hemen bütün dünyanın kabul etmesi..
*
Ve, küçük bir devletten, büyük ve ilginç sözler..
Sovyet Rusya'nın dağılmasıyla, istiklâllerine tekrar kavuşan üç Baltık devletinden, 1,5 milyon nüfusuyla, en küçüğü olan Estonya'nın başbakanı Kaja Kallas'ın geçen hafta başkent Tallinn'de yaptığı açıklama üzerinde pek durulmadı; herhalde, o ülke çok küçük diye..
Kallas, "İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra temel bir hata yapıldığını düşünüyorum. Nazi suçları geniş çapta kınanırken, komünistlerin suçları asla kınanmadı. Dolayısıyla şu anda Rusya'da güçlü bir Stalinizm'in canlandığını görüyoruz. Rusların yüzde yetmişi, 20 milyon insanı öldürmesine, sürgünlere, hapishanelere rağmen Stalin'i destekliyor ve seviyor.
Estonya'daki tarih kitapları komünizmden sonra yeniden yazıldı, ama, Rus halkına hâlâ, bizim Sovyet döneminde okumak zorunda kaldığımız ve tam bir saçmalık olan tarihin aynısı öğretiliyor..' diyor; -nice ülkelerde de olduğu üzere..-
*
Hatırlanacağı üzere, Stalin ve Adolf Hitler'in, 25 Ağustos 1939'da Molotov-Ribbentrop arasında imzalattıkları ve Doğu Avrupa'nın bölünmesini sağlayan andlaşma sonunda, Sovyet Rusya tarafından işgal ve ilhak edilen Estonya; daha sonra Hitler'in, Sovyet Rusya'ya savaş açması sonunda 1941'de Hitler Almanyası'nın eline geçmiş ve savaşta Almanya'nın yenilmesinden sonra ise, Baltık ülkeleri -Estonya, Letonya ve Litvanya-, 1991 yılına kadar Sovyet işgalinde kalmışlardı.
Kallas, New York Times'da 24 Mart'ta, 'Putin bu savaşı kazandığını bile düşünememelidir, yoksa iştahı kabarır. Rusya, askerî yenilgiyi bile bir zafer olarak gösterebilir.' diye yazmıştı.
*