İcraattaki artıların da eksilerin de sorumlusu elbette ki iktidarı elinde bulunduran siyasi kadrodur.
Lâkin, bu süreçte ekonomideki olumsuzlukların tek sorumlusu olarak iktidarı göstermek dünya gerçeğini görmemek anlamına gelir.
Pandemi sebebiyle sadece Türkiye değil dünya ekonomisi zor bir dönem geçirmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri'nde enflasyon 31 yılın en yüksek seviyesine çıkmış, fiyatlar ikiye katlanmıştır. Bir torba un 10 dolardan 21 dolara yükselmiş, etin 4 dolar olan kilosu 8 dolara çıkmış.
Avrupa'da da enflasyon son 25 yılın en yüksek seviyesine çıkmış. 2010 yılında yüzde 2 olan enflasyon yüzde 5'e çıkmış. Fiyatlar da aynı şekilde fırlamış.
Örnekleri artırmak mümkün.
Türkiye de dünyanın bir parçası olarak aynı sıkıntıları çekiyor.
Kaldı ki Türkiye dünyanın muhatap olmadığı hendek çukur, kanlı darbe gibi ağır saldırılara maruz kalmış ve bunlara rağmen ayakta durmayı başarabilmiş hatta makro ekonomik verilerde dünya rekoru kıracak başarılara imza atmıştır.
Tüm yıkıcı badirelere ve pandemiye rağmen Türkiye ekonomisi 2021 yılında ortalama yüzde 10 büyüme ile dünya rekoru kırmıştır. Bu başarı da iktidara aittir.
Türkiye kendisine yöneltilen yıkıcı badirelere ve pandemiye rağmen, tüm kurumlarıyla direnmiş, yatırım, istihdam, üretim ve ihracata devam etmiş ve yıllık 220 milyar dolarlık ihracat ile rekor kırmıştır.
İhracatın yüzde 70'e yakınının sanayi ürünleri olduğunu da belirtirsek ekonomimizin öyle muhalefetin abarttığı gibi kötü olmadığı görülür.
Üretime verilen ehemmiyeti belirtmek için sadece 2021 yılında 930 fabrikanın açıldığını hatırlatmak isterim.
İktidarın dünyanın boğuştuğu pahalılık karşısında vatandaşını en fazla koruyan ülkelerin başında geldiği de ayrı bir gerçektir.
Mesela Avrupa'da elektrik fiyatlarında yüzde 145 ile yüzde 274 arasında artış yaşanırken Türkiye bu artışın sadece yüzde 70'ini yansıtmıştır. Doğalgaz'da Avrupa'da yüzde 300'lere varan artış Türkiye'de vatandaşa yansıtılmamış sadece yüzde 18 olarak tahakkuk etmiştir.
Buna rağmen dövizin yükselmesi faizin düşmesinin vatandaşa pahalılık olarak yansıdığı da doğrudur. Elbette ki bunun sorumluluğu da iktidarın omuzlarındadır.
Ancak iktidarın bu pahalılık karşısında vatandaşı koruyacak tedbirleri almaktan da kaçınmadığını belirtmek gerekir.
Cirosu 240 bin liranın altında olan 850 bin esnafı vergiden muaf tutarak küçük esnafı koruma altına alan ilk adımı atmıştır. Peşinden 2.4 milyar liralık destek sağlamıştır.
Çiftçilere ödenen desteklerden kesilen stopajın 5 yıl geriye dönük olarak iade edilmesi kararlaştırılmıştır.
Mazot ve gübre fiyatlarında indirim kararlaştırılmıştır.
Asgari ücrete ve düşük emekli maaşlarına zam çalışmaları sürmektedir.
Doktorlara aylık 5 bin liraya varan zam yapılmıştır,
Öğretmenler arasındaki sözleşmeli kadrolu farkının kaldırılacağı yeni düzenleme ile maaşlarına zam yapılacağı açıklanmıştır.
3600 gösterge hazırlıkları devam ediyor.
İstihdam teşvik ediliyor.
Özetle iktidarın, ekonomik büyümenin vatandaşa pahalılık olarak yansımasının farkında olduğu ve tedbirler aldığı anlaşılıyor.
Dün Katar'a giderken başkan Erdoğan'ın, asgari ücret ve pahalılıkla mücadele konusunda söyledikleri önemlidir.
Unutmayalım, Erdoğan verdiği sözleri tutan bir siyasetçidir.