Gündem gerçekten çok hareketli.
Renkli diyemiyorum, büyük acılar, ölümler söz konusu ama çok hareketli bir gündem de söz konusu doğrusu.
Orta Vadeli Program (2015-2017) açıklandı, öngörülen büyüme oranları yetersiz, dünya gelişmekte ülkeler ortalamasının altında, tüm bu veriler Sayın Babacan’ın dün açıkladığı OVP’de mevcut (www.hazine.gov.tr).
AB 2014 İlerleme Raporu açıklandı, söz konusu İlerleme Raporu çok farklı yorumlanabilir ama bu konuları biraz bildiğini zanneden biri olarak bendenizin bakış açısı müzakereye açılan ve kapsamlı ilerleme sağlanan müzakere dosyaları ile sınırlıdır ve bu alanda da bardağın daha büyük bir bölümü boş.
Kobane meselesi tüm çetrefilliği ile önümüzde; ben konudan çok fazla anlamıyorum ama ekranlarda, gazetelerde anladığını iddia edenlerin de açıklamaları hep havada kalıyor.
Kobane meselesi üzerinden Güneydoğu illerimiz büyük bir çalkantının içine düştü.
Bu olaylar üzerinden, hiç temenni etmiyorum, son senelerin en olumsuz gelişmesi olur, çözüm süreci askıya alınır ya da rafa kalkarsa, bütün Türkiye, bölge, hatta dünya düzeni bu durumdan çok olumsuz etkilenir.
Kürt meselesinde kalıcı çözüm, Ortadoğu bölgesinin bütününde barış ve istikrar, iktisatçıların tabiriyle birer kamu malı niteliğindedirler yani realizasyonları, gerçekleşmeleri dünyada, uzak ya da yakın coğrafyalar bile olsa, küçük savaş lobileri dışında herkes, evet herkes için yararlıdır, barış ve istikrar sıfır toplamlı oyun değildir, hiç kaybeden olmadan herkes kazanabilir.
Kürt meselesi üzerine, müzakere süreçlerine, pazarlıklara, al-verlere falan girmeden ve meseleye devlet penceresinden bakarak görüşlerimi bir kez daha açıklamak istiyorum.
Dilimizde bir söz var, “yiğit düştüğü yerden kalkar” diye.
Kürt meselesinin çözümü de sorunun çıktığı yerden yani hukuk devleti ve demokrasi açıklarının telafi edileceği yerden olacaktır.
Kürt meselesinin özü bir hukuk eksikliğinin giderilmesi ise, hukuk eksikliğinin telafisi müzakerelerle olamaz zira hukukun standartları bellidir, gereken yapılır, nokta.
Devletin meseleye bakışı müzakere eksenli değil, hukukta neyin müzakeresi olur anlamakta zorlanıyorum, eksiğin telafisi eksenli olmalıdır.
Devletin üç ayağından ikisini oluşturan yasama ve yürütmeye düşen görev hemen, evet hemen, Anayasanın 66. ve 7. Maddelerini değiştirmek ya da kaldırmaktır.
66. madde kaldırılarak eşit vatandaşlık ilkesi benimsenecektir, 7. Maddede de değişiklik yapılarak gerçek bir yerinden yönetim ilkesi benimsenecektir (yerel vergilerin yerel seçilmişler tarafından salınması).
Bu iki konu bir demokratik hukuk devletinin vatandaşlarına, bölgelerine karşı şeref borcudur ve bu konularda müzakere etmek çok anlamsızdır.
Doğal olarak 66. Madde kaldırıldıktan sonra yapılacak çok şey vardır ama bu maddeyi kaldırma iradesini gösteren TBMM ve yürütme peşinden de gerekenleri yapar diye düşünüyorum, yasalardaki ırkçı maddeler ayıklanmalı, ders kitapları gözden geçirilmelidir.
Ve devlet bu işleri tek taraflı olarak, birileriyle müzakereye falan girmeden, devlet olmanın kendine verdiği görev nedeniyle yapmalıdır.
Bu işlerini eksiksiz yapan, hukuk açıklarını kapatan devletin ancak o aşamadan sonra Güneydoğu’da eylem yapanlara tavır almada meşru hakkı olacaktır kanısındayım.
Devlet anayasasında bir kürt vatandaşına “sen türksün” diyorsa, o kürdün de huzursuzluğunu anlamakta fayda vardır, “bak ben iyi şeyler yapıyorum, sabret” demek ikna edici olmayabilir, önce “her vatandaşın türk olduğu” saçma kabulü kaldırılmalıdır.
Yiğit düştüğü yerden kalkar, doğrudur, yiğidin düştüğü yer de dağa taşa ve 66. Maddeye “Ne mutlu türküm diyene” ya da “herkes türktür” diye yazmaktır.