ZENGİN: Türkiye özgür demokratik bir ortamda seçmene gidiyor. Aranacak olan ‘anayasal rıza’dır. Anayasa bu konuda bize diyor ki, teklif Meclis’ten 330’la, referandumdan yüzde 51’le geçmişse tamamdır. Ötesi işi sulandırmaktır.

Siyasetin amacı ‘helal oy’a talip olmaktır!
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle ilgili anayasa değişikliği TBMM sürecinin ardından halkın önüne gidecek. Referandum tarihi Nisan başına sabitlenecek gibi. Anayasa değişikliğini konuştuğumuz Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Hukukçu Özlem Zengin “Yeni sistemde milletvekilleri partilerinden bağımsız, müstakil bir güç haline gelebilecek. Vekalet vebal gerektirir, vekillerimiz ağır sorumluluk altında” diyor. Erdoğan’ın “Hayatta en büyük güç, hilesiz olmak” sözünden ilhamla hatırlatıyor: “2007’de hukuka uygun muhalefet edilseydi yaşananlar yaşanmazdı. Bugün bu değişikliğin sebebi 367 krizini çıkaranlardır. Siyaset normalleşirse insanlar yaralara oy vermekten kurtulur. İçine sinene verir. Ben buna ‘oyunu helal etmek’ diyorum”.
Hükümet sistemi değişikliği üzerine on yıllardır konuşuluyor ama sanki hiç bu kadar sıkışmamıştı Türkiye. Bugün darbe tehdidi var, ekonomik kriz var, terör var, bölgede savaş var, seferberlik gerektirecek kadar olağan üstü bir hal var. Dolayısıyla hükümet sistem değişikliğiyle ilgili anayasal sürecin şimdi işlemesi tedirginlik yaratabiliyor. Eleştiriliyor da. Zamanlama doğru mu?
Doğru. Geriye dönüp baktığımda hangi kriz Türkiye için küçüktü ki? O günü yaşarken Türkiye’deki insanlar olarak ne olacağını yine bilmiyorduk. Fakat bugünü farklı kılan şey Türkiye’nin ummadığı bir darbe girişimiyle karşılaşmış olmasıdır. Darbeden sonra artık her şeyi yeniden sormak gerekiyor. Bence Sayın Devlet Bahçeli de buradan yola çıkarak “tam zamanı” diye düşündü. 15 Temmuz’da şunu gördü Türkiye: ‘Biz, bize dışarıdan bakanların söylediği gibi parçalanmış bölünmüş değiliz, millet olarak demokrasi algımız çok gelişkin. Ama Anayasanın kafası karışık. Sonuçta 2007’de değiştirdik anayasayı ama mevcut durum parlamenter sistemle tezat. Geriye dönüş mümkün olmadığına göre 15 Temmuz’dan yani halktan güç alarak “bu konuda millet karar versin” demeyi tercih etti. Bu açıdan ben zamanlamanın özellikle manalı olduğu kanaatindeyim. Sağlam bir zemine basıyor çünkü.
HDP SEÇMENİ EVET DER
“Zinhar yaptırmayız” keskinliğindeki CHP ve HDP yüzde 35 oy oranına sahip. AK Parti ve MHP yüzde 65 gibi bir halk çoğunluğuna. Süreç gergin yürürse ve referandumda yüzde 51 evet çıkarsa “toplum bölünür, sakındığımız şey olur” diye endişelenenler var. Kanaatiniz ne?
Sadece AK Parti ve MHP seçmeni değil HDP’ye oy vermiş ama 7 Haziran’dan sonraki süreçte canından bezmiş bölge halkının da kanaati olumlu olacaktır. Devletin onları nasıl sahiplendiğini, oy verdikleri partininse hayatlarını, işini, gücünü, çocuklarını hiçe saydığını gördüler. O sebeple HDP seçmeni içinde farklılıklar olacağı kanaatindeyim. Burada bakacağımız şey anayasal manada mutabakat aramaktır.

SEÇMENE SORULACAK
Anayasa bize bu konuda ne diyor?
Diyor ki, eğer böyle bir teklif Meclis’e gelmişse, 330 ile geçmişse tamamdır. Ki bu toplumdaki mutabakatın da göstergesidir zaten. Vekiller millet adına alıyor bu kararı. Meclisten 330 ile, referandumdan yüzde 51 ile geçmişse tamamdır. Bunun temel standardı budur. Bu olursa meşrudur. Bu zemini oluşturan şey anayasamız. Anayasanın meşru kıldığı şeyi kelimelerle aşağıya indiremeyiz. Türkiye özgür demokratik bir ortamda seçmenine soruyor. Burada bizim arayacağımız rıza anayasal rızadır, o sınırlardır. Bunun dışındakiler olayı sulandırmaktır.
Tamam, halk seçecek ama cumhurbaşkanı o kadar çok yetkiyle donatılıyor ki egemenlik bir kişiye devredilecek eleştirisi var. Değerlendirmeniz nedir?
Yasamanın hiçbir görevi yürütmeye verilmiyor. Diyoruz ki, iki tane meşrutiyet alanı olacak, ikisi de seçimle belirlenecek. Cumhurbaşkanı sanki tek başına ülkeyi yönetecekmiş gibi bir ifade kullanmak da büyük haksızlık. Çünkü bir kişi tek başına bu ülkeyi yönetemez. Cumhurbaşkanı, yardımcılarını, bakanları oluşturacak ve ekibiyle beraber ülkeyi yönetecek. Cumhurbaşkanı’nın yürütmeyi temsili hukukendir, ekibinin bütün sorumluluğu üzerine almasından kaynaklanır. Yürütme bütün olarak onda temsil edildiği için de Cumhurbaşkanının herhangi bir suçtan yargılanması da mümkün. Yetkileri fazla olduğu için sorumlulukları da fazla. Fakat kullandığı yetkilerin hiçbirisi daha evvel yasamanın kullandığı yetkiler değil. Mevcut sistemde yürütme, cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlar kurulundan oluşuyor. Yeni sistemde yine çoklu bir yapı var fakat sorumluluk alanı, millete karşı sorumlu olan Cumhurbaşkanı. Ekibin tamamından sorumlu.
MECLİS GÜÇLENİYOR
Eleştirinin devamı şöyle: “Tamam cumhurbaşkanı millete karşı sorumlu, beş yılda bir halka hesap verecek ama Meclis denetimi zamanla sınırlı değildi…”
Her şey yolunda giderse beş yıl. Parlamenter sistem gibi. Meclis’te çoğunlukta olan parti hükümet çıkardığına göre muhalefet zaten sizi gönderme imkanına sahip değil. Fakat yeni sistemde milletvekilleri seçildikten sonra partilerinin bir tık ötesine geçerek daha müstakil hale gelip vekil oldukları bölgenin tepkileriyle ortak bir akıl oluşturarak eğer istiyorlarsa seçilmiş Cumhurbaşkanının görev süresini sonlandırıp seçime gitme imkanına sahipler. Çok önemli bir koz bu. Meclis bir başka güç alanı haline dönüşüyor. Bir tarafta Cumhurbaşkanı, Bakanları, Cumhurbaşkanı yardımcıları, bir tarafta milletvekilleri. Meclis’ten olursa bakanlar, istifa etmeleri gerekecek. Karar verecek insanlar. Vekil mi olacaksın, bakan mı olacaksın, bakan yardımcısı mı. Bunların her biri ayrı ayrı değerli hale gelecek. O sebeple milletvekilleri de bulundukları yerde kendileri bir ekip olarak Türkiye’nin menfaati için gerek duyduklarında seçmene gidebilecekler. Meclis’in ortak akılla karar alma imkanı olacak. Bu çok önemli bir denetim mekanizmasıdır. İşlemeyen bir gensoruya kıyasla hele.
SÜREÇ BİLE İHTARDIR
Cumhurbaşkanına soruşturma açmak için 301 oy gerekiyor. 5’te 3 oyla kabul edilirse soruşturma başlıyor. Yüce Divan için de 3’te 2 gerek. Partili Cumhurbaşkanı Meclisle aynı gün seçilirse çoğunluk yine onun olur ve o oranlar asla tutturulamaz eleştirisine ne diyorsunuz?
Her halükarda karşımızda seçilmiş bir Cumhurbaşkanı var. Elini kolunu bağlayamazsın. Ama Cumhurbaşkanı vahim bir hata yaptığında bu hatanın ağırlığıyla orantılı olarak Meclis’in harekete geçebiliyor olması lazım. Her seferinde Yüce Divan’a gitmesi gerekmiyor ayrıca. Sürecin başlamış olması bile ihtardır. Sonuçta üç aşaması var bu işin. Şu ana kadar Türkiye’de Yüce Divan’a giden de olmadı, yargılananlar olsa da. Türkiye’de Meclis kendi içinde Türkiye yararını gözeten ortak bir akıl oluşturabilirse, sorumluluğu millete karşı olan milletvekili de kendini daha güçlü hissedecek, aynı partiden bile olsa. Asıl meselenin budur bence.
MECLİS’İN YETKİLERİ BAKİ
Yasama ve yürütme ayrılacak ama Meclis yürütme karşısında zayıf mı olacak?
Hayır. Erklerin sıralaması yasama-yürütme-yargıdır. Yeni sistem de böyle. Cumhurbaşkanı kanun çıkarabilecek mi? Hayır. Yetkisi yok. Kimin var? Meclis’in. Diyelim ki Cumhurbaşkanı kararname çıkardı. Meclis düzenleme yaptığında kararname işlevsiz kalacak. Kanun, üstte olacak. Bu anlamda yasama hiyerarşi içerisinde en güçlü olandır. Meclis’in her yetkisi muhafaza ediliyor. Kanun yapmak, bütçeyi denetlemek gerçekten önemlidir. Yeni sistem milletvekillerine kanun tasarısı verme imkanı sunuyor. Benim başkanlık sistemine gayret sarf etmemin en önemli sebeplerinden biri Meclis’in müstakil bir şahsiyet kazanması, milletvekillerinin seçildikten sonra ekip olması, Meclis’te böyle gırtlak gırtlağa gelmemeleri.
O KÜRSÜ MİLLETE MEYDAN OKUMA YERİ DEĞİLDİR!
CHP’nin Anayasa Komisyonu’ndaki ve genel kuruldaki tavrını nasıl buldunuz?
Komisyonda CHP özetle diyor ki “ anayasa yapamayız biz, anayasa yapma hakkımız yok”. Şöyle bir tezat çıkıyor ortaya: CHP darbeye dur demişse eğer, darbecilerin yaptığı anayasa ile yönetilmekten rahatsız olması lazım. Beş silahlı generalin anayasa yapma hakkı varsa bu Meclis’in de prosedürüne uyarak anayasa yapmasından tabii ne olabilir? CHP’nin “yapamayız, ilk üç maddeye aykırı” izahıyla hayırcı bir tavır sergilemesini sorunlu buluyorum. Bir anayasa yapalım ama böyle yapmayalım, deseler daha anlamlı olurdu. Fakat CHP bunu tercih etmiyor, sürekli yasak, olmaz, yapamayız diyor. Hep aynı rejim tartışmaları, tereddüt hali.
CHP başından beri parlamenter sistemden yana, başkanlık-cumhurbaşkanlığı sistemine karşı. Komisyonda da, Genel Kurul’da da bunu sürdürdü fakat Meclis’i kilitlemeye çalışmanın, gerginlik çıkarma siyasetinin bir anlamı olmalı?
Ne kadar yorar, vakit kaybettirirse sonunda kendi kitlesine ‘biz direndik, sıra sizde’ demek için. Hatta önce Anayasa Mahkemesi’ne sonra size... Mikrofon ilk kez kayboldu ama Türkiye’de ilk defa olmuyor kürsü işgalleri. Kürsü işgalini görünce aklıma Merve Kavakçı’yı engellemek için yapılanlar geldi. CHP milletvekillerinin kol kola girip kürsüyü kapatmaları, Türkiye laiktir sloganları, Ecevit’in elini masaya vurarak ‘burası devlete meydan okuma yeri değildir’ demesi… Bunu hatırladım ve dedim ki içimden “farkında değiller ama kürsüden millete meydan okuyorlar; hal bu ki millet meclisinin kürsüsü millete meydan okuma yeri değildir”.
PARTİLİ OLMAK ÇOK OLAĞAN
- “Sayın Gül dışişleri bakanıydı. Aday gösteren AK Parti, seçen AK Partili vekillerdi. İstifasını verdi, Meclis seçti ama siyasi geçmiş nasıl silinebilir ki? Hayatın akışına ters. Ya da Sayın Erdoğan. Parti kuracak, tüm seçimleri kazanacak, 20 milyon oyla ilk Cumhurbaşkanı seçileceksiniz ama istifa edince dışına çıkmış mı olacaksınız? Türkiye’de darbe dayatmaları bitip millet serbest kaldıkça siyasi liderler cumhurbaşkanı seçilmeye başlandı. Özal, Demirel, Gül, Erdoğan. Yoksa bu kadar büyük bir kitleyi arkanızda toplayamazsınız.
SEÇİLDİĞİ AN ÜLKEYİ TEMSİL EDER
Yeni düzenleme diyor ki “Cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin birliğini temsil eder”. Partili olunca nasıl olacak?
Şu an partili bir Başbakanımız var, Türkiye’yi temsil etmiyor mu? Yeni modelde de Cumhurbaşkanı oy versin vermesin Türkiye’nin her ferdini temsil edecek. Oy verenlerin Cumhurbaşkanıyım vermeyenlerin değilim demeyecek. Bilemez zaten kim kendine oy verdi. Sonuçta seçildiği ana kadar o. Milletvekilleri için de geçerli bu, muhtarlar için de. Seçilir ve ‘mahallenin muhtarı’ olur. Herkes işini yapar.