Ne diyeceğiz? Bekliyorduk mu?
PKK’nın devleti temsil eden birimlere saldırmasını beklemeyenimiz herhalde yoktur. Bu defa Şırnak/Beytüşşebap’ta saldırdı PKK; kendisi de kayıplar verse de çok sayıda Mehmetçiğin hayatını kaybetmesine yol açtı saldırısı... Ancak, böyle bir olay bekleniyordu.
Ardından gelecekleri de tahmin edebiliriz: Şehit cenazelerinin kalktığı il ve ilçelerde insanlar sokaklara dökülüp PKK’yı lânetleyecek... Devletin öndegelenleri cenaze törenlerinde saf tutarak birlik ve beraberlik gösterisi yapacak... Ak Parti ve MHP PKK terörünü en şiddetli biçimde kınayacak... CHP terörü kınarken gelişmede hükümetin sorumluluğunu vurgulayacak... BDP’den de kınama sesi yükselecek belki, ama onu kimse duymayacak...
Her zaman ne oluyorsa, bu defa da o olacak...
Gelişmeler burada duracak mı? Hayır. PKK’ya karşı duyulan öfke büyük çapta BDP’ye yönelecek ve son birkaç hafta içerisinde BDP’li bazı vekillerin verdikleri pozlar ve sarf ettikleri cümleler partilerinin kapatılması için gerekçe haline getirilecek...
BDP’li vekiller enselerinden tutularak cezaevlerine de tıkılacak mı?
Muhtemelen o da olacaktır...
O zaman burada bir düşünce molası vermeliyiz. Üzerinde düşünülmesini istediğim soru şu: “Bu gelişmelerin bütünü kim tarafından başlatıldı?”
Cevabı da vereyim: Saldırıları PKK başlattı. BDP’lilerle buluşmayı ve bir CHP’li milletvekilini kaçırmayı PKK planladı, militanları uyguladı.
Karşımızdaki tablo, baştan sona, PKK (ve arkasında kimler yer alıyorsa onlar) tarafından planlanmış bir tablodur. Saldırıların yeri, zamanı, hedeflerine varıncaya kadar.
Yarın bir başka yerde saldırı veya bombalama eylemi görülecekse, onu da aynı örgüt sahneye koyacak...
Şimdi ikinci soruyu sorabiliriz: “Bu eylemleri, herbirinin ardından meydana gelen tepkiler için yapıyor olmasın PKK?” Şehit cenazelerindeki tepkilerin siyasetin kanallarını tıkamaya ve oradan da Meclis’te temsil edilen bir siyasi partinin kapatılmasına ve milletvekillerinin cezaevlerine tıkılmasına yol açması amacıyla?
1994’te yaşananları tekerrür ettirmek için...
Unutanlar için hatırlatayım: 1994 öncesinde, DYP-SHP koalisyonu ‘Kürt realitesi’ni tanımış (1992), Cumhurbaşkanı Özal sorunu hayatı pahasına çözme iddiasıyla yola çıkmış (1993), Tansu Çiller başbakan olduğunda ‘Baas modeli’ ve ‘siyasi çözüm’ kavramlarını kullanmıştı (1994)... PKK eylem dozunu artırarak cevap verdi o gelişmelere...
Tıpkı şimdi yaptığı gibi... Barış umutlarının en güçlü olduğu bir dönemde Tokat/Reşadiye baskınıyla başladı PKK, Şırnak/Beytüşşebap’a kadar getirdi. Geçmişte şiddetin dozunu artırmak işine yaramıştı, şimdi de işine yarayacağını hesap ediyor olmalı...
Düşünce molamız burada bitti; şimdi çıkardığımız sonuca geçebiliriz...
Sorunlarla karşılaşanların rahatsızlık duyması, sorun insanların canını alan terör eylemleriyse aşırı tepkiler vermesi doğaldır. Böyle ortamlarda yanlış da yapabilir insanoğlu. Ancak aynı sorunun daha önce işe yaramamış yöntemlerle üstesinden gelinemeyeceğini anlaması için ‘akıl’ ile de donatılmıştır.
Aklımızı kullanacak ve hislerimize yenilmeyeceğiz... Öfke değil, irademize sağduyu hâkim olacak... Bir pire için yorgan yakmanın çıkar yol olmadığını biliyoruz, hareketlerimize bilgilerimiz yön verecek...
PKK’nın oyununa bu defa gelmeyelim.