Demir almak zamanı mutlaka geliyor her limandan... Halatlar çözülüyor, iskeleler çekiliyor, motor tam yol ileri. Ölüm, tek yönlü bilet keser. Geri dönüşü yok!
Ama biliyorsunuz; “Ba’s-ü ba’d-el mevt...” Yani: Ölümden sonra hayat vardır.”
Sevgili Turgay Şeren’i de, ikinci hayatına uğurladık. Umarım orada, yüce rabbin sevdiği kulları arasında yer alır.
***
Turgay ağabeyle, yolumuz sıkça kesişti... Bir dönem Star’da olduğu gibi; ya aynı gazetelerde ya aynı televizyonlarda çalıştık. Kulüplerimizin Avrupa kupası maçları için, sayısız seyahatte birlikte olduk.
Beraber olduğumuz seyahatlerde, hiç ayrılmazdık. Bir ara ortalıkta görünmesem, “Nerede bu Ali Sami” diye söylenir; her an ve her yerde illa da yanında beni isterdi. Çünkü kalecilik yıllarından kalma kronik bel ağrıları ve yürüme zorluğu yüzünden; koltuk değneği gibi ona hep destek, payanda olurdum. Yokluğum, Turgay ağabeyi tedirgin ederdi.
***
O davudi sesiyle ve tok Türkçesiyle, sözü-sohbeti dinlenen biriydi. Yazılarında bir konuyu tutturdu mu; kesin sonuç alıncaya kadar bıkmadan usanmadan yazar, asla peşini bırakmazdı. Çözümünü istediği aynı konuda, dönemin başbakanı Turgut Özal’a 40 yazı yazdığını oturup hesabını tutmuş adamım... Bir keresinde televizyonda söyledim, “O kadar oldu mu?” diye, kendi de şaştı. Bu soylu savaşçılığı ile Yerli Samuray’dır.
Maç yazılarını, fikir ve tartışma yazılarını irticalen, (Yani ön hazırlık olmadan spontane) yazdırırdı. Böyle bir alışkanlıkla; konunun başını ve sonunu hangi bilinçle tutturduğuna, bütünlükten nasıl kopmadığına hep şaşmışımdır.
Onun döneminden kalma futbolcular içinde; Metin Oktay, Can Bartu, Ziya Şengül ve kendisi; Türk spor kamuoyunda her zaman büyük ilgi, saygı ve sevgi gördüler. Bu isimler Türk futbol tarihinin dört yapraklı yoncasıdır. Bu yoncadan bir yaprak daha düştü.
Turgay Şeren adını asla unutmayacağız. Rahat uyu...