15 Temmuz Anadolu’yu işgal teşebbüsü bir kez daha “Mihrak şahsiyet” mevzusunun ehemmiyetini gösterdi. Liderin kim olduğundan öte liderin bürüneceği ruh hâli olan “Mihrak şahsiyet” mevzusu cemiyetler için emniyet sübabıdır. Liderin başına bir hâl gelse bile cemiyet, “Mihrak şahsiyet” etrafında tüten mânâda cem olup gerekeni gereken yerde yapar. “Mihrak şahsiyet”in bürüneceği hâl nedir? Mevzuyu yeniden yazmak yerine, 30 Ocak 2016 tarihli “Mihrak şahsiyet” başlıklı yazımı biraz kısaltarak tekrar yayımlıyorum:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan perşembe günü “Yeni Anayasa İçin Hep Birlikte” programında yaptığı konuşmada, Başkanlık sisteminin kendi kişisel meselesi olmadığını, günümüz şartlarında gereklilik olduğunu söyledi. Sayın Erdoğan, “Bu mesele millîdir, bu mesele yerlidir. Millî olan her meselede, yerli olan her meselede Cumhurbaşkanı olarak ben de varım. Şu ana kadar hep ithal anayasalar ile yönetildik. Artık yerli ve milliye dönmeliyiz. Herkes fikrini ve tavrını samimi bir şekilde ortaya koymalıdır” dedi.
(...)
Başkanlık sistemi tartışmaları üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a saldıranlar “Başkanlık sistemine geçilirse Erdoğan’ın ‘diktatör’ olacağını” söylüyor. Sayın Erdoğan’ın böyle bir derdinin olmadığını yazmak bile abes. Erdoğan, mezkûr konuşmasında da vurguladığı üzere Başkanlık sistemi onun kişisel meselesi değil. Sistem tıkandı, Sayın Erdoğan da tıkanan sistemi açmakla uğraşmak gibi beyhude bir çaba yerine yeni bir sistem arayışında. Allah yardımcısı olsun.
Başkanlık sisteminde yetkilerin tek elde toplanacak olması, bir histeri hâlet-i ruhiyesi içinde diktatörlük yaygarası yapanları haklı gösteriyor gibi. Öyle ya, Sayın Erdoğan’ın diktatörlük gibi bir derdi yok ama ondan sonra geleceklerde...
İşte burada, Büyük Doğu-İbda külliyatının devlet bahsinde üzerinde durduğu “Mihrak Şahsiyet” ve mihrak şahsiyetin bürüneceği ruh bahsi devreye giriyor. İlk önce Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun Başyücelik Devleti adlı eserinden mihrak şahsiyet meselesine bakalım: “Amerikan devlet sisteminde devlet reisliğiyle hükümet reisliği arasındaki selâhiyet âhenksizliği, her iki makamın birleştirilmesi suretiyle giderilmek ve dağınık selâhiyetle toplu selâhiyet dengesine gidilmek istenmiştir. Görülüyor ki, her şey dönüp dolaşıp mihrak şahsiyet olabilmek noktasında toplanıyor. (...) Şahsiyet, bütün şekilleri büker, kıvırır ve her taraftan hissesini alarak şekil üstü hak ve hakikat temsilciliği yolunu açar. Mihrak şahsiyet, şekillere hakkını veren ve şekil içinde onları şekillendirendir.”
“Şekillere hakkını veren ve şekil içinde onları şekillendirecek” mihrak şahsiyetin bürüneceği ruh hali, Büyük Doğu’nun teklif ettiği sistemin ana kaynaklarından Bâtın ehlinin, perdeleri aşıp ötelere ulaşmanın çabasında olan kahramanların ruh halidir. Mirzabeyoğlu’nun mezkûr eserinden, bu kahramanlardan olan Şiblî Hazretleri’nden cumhur-idare ilişkisinin nasıl olacağına dair görüşlerini aktarayım da hep birlikte “En iyi idare şekli demokrasidir” yalanının bize nasıl yutturulduğunu görelim: “Cumhurî idareyi şahsî idareden uzak tutan başlıca sıfat, halkın memleket idaresi üzerinde mâlik bulunduğu nüfuzdur. Halkın, hükümeti murakebe hususûnda mâlik olduğu hak ne kadar büyük olursa, idaredeki cumhurî ruh da o kadar kuvvetli olur. Devlet büyükleri, şahsî kuvvetlerini kaybederek icra heyetinin ancak birer uzvu oldukları zaman, halkın murakabesi en ileri haddine varmış demektir... Mutlak idarelerde -ismi ne olursa olsun- bütün iktidar bir ferdin veya birkaç mensubun elinde toplanır ve bundan da şu netice çıkar: Mücerret liyakat ve iktidar diye ortada bir şey kalmaz. İnsanlar da zarurî olarak, davaların değil, birkaç şahsın etrafında kümelenir. Şahıslarla beraber her şey kaybolur... Millet, devlet işlerini murakabe vaziyetinden düşünce esirler sürüsüne döner... Muhalif sınıflar ve topluluklar, kendilerini hükümet idaresinde müşterek görmedikleri için haklarını koruyamazlar. İdareyi ellerinde tutanlar ise o haklara riayet etmezler... Böylece, işleri milletçe mutalâa etmek melekesi mihver olur; ve herkes, kendi başının derdine düşer... Halka istinad eden gerçek cumhurî idarelerde ise bu neticelerin aksi hâsıl olur.”
Büyük Doğu, bu anlayıştaki mihrak şahsiyet üzerinden diktatörlüğün yolunu keser! Birileri Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in eseri İdeolocya Örgüsü için “diktatörlük kitabı” mı demişti!..