Değişim ve dönüşümü en çok talep eden insanların, prensip olarak önce onların, değişip dönüşmesi gerekir; çünkü değişim ve dönüşümün hakikiliği, değişim ve dönüşüm talebinde bulunanların değişimiyle ancak mümkün hale gelebilir. Toplumda değişim isteyen kişi önce kendisi değişmelidir. Sözgelimi evladınızın değişmesini istiyorsanız önce siz değişmelisiniz. Eşinizin değişmesini istiyorsanız önce siz değişmelisiniz. Çevrenizin değişmesini istiyorsanız önce siz değişerek buna öncülük etmelisiniz. Kural budur. Ahlak bunu gerektirir. Ayrıca da değişimin başka da bir yolu yoktur.
Siz kendinizi ''sabit'' bir zeminde muhafaza ederek başkalarının değişmesini bekleyemezsiniz!
Bugünlerde iki şahsiyeti, aynı anda değişen ve dönüşen hayatlarımızın anlamını daha iyi anlamak için, bana rehberlik etsinler, yol yordam göstersinler diye kişisel dünyama sıkça davet ediyorum. Onların hakemliğine, bilgeliğine bir çocuk iştahıyla müracaat ediyorum. Biri Rahmetli babam Şêxê Şero diğeri de Walter Benjamindir.
Rahmetli babam Şêxê Şero'nun bembeyaz bir safkan Arap atı vardı. Babam bütün gençliğini at sırtında geçirmişti. Ata bindiği zaman at, adete bedeninin bir uzantısı haline gelirdi. Öyle ahenkli bir at sürüşü vardı ki, müzik gibi, her şey bir anda hareketlenir ve o hareket halindeki nesnenin hangi bölümünü babam, hangi bölümünü at oluşturur bunu seçmekte çok zorlanırdım. Tam ve mükemmel bir bütünlük çıkardı ortaya.
Bir gün bu şahane görüntünün nedenini sordum babama'' Şefkat '' dedi oğlum. ''Eğer atına şefkatli davranırsan, o da bedeninin bir parçası haline gelir!'' Bir binici ile bir at arasında kurulan şefkat ve merhamet duygularının böylesine harika sonuçlar doğuracağını rüyamda görsem inanmazdım. Ama gerçekti ve gözlerimin önümde duruyordu.
Babam atı için değişmişti ve babam değiştiği için atı da onun için değiştirmişti. O mükemmel uyumun sırrı buydu.
Babamın merhamet ve şefkat sözcükleri zihnimin bir tarafında olanca canlılığını korurken, zihnimin öte tarafında Walter Benjamin’in şu sözleri alarm zili gibi hep çınlayıp duruyor beynimin orta yerinde. ''İnsanları devrim yapmaya iten şey, özgürleşecek torunlarının hayalleri değil, köleleştirilmiş atalarının hatıralarıdır.''
Kendi varoluşumuzun hakikati ve gerçekliği üstüne düşünürken, ''ötekiler'' için beslediğimiz şefkat ve merhametin, ötekilerin hatırları üzerinden derin izler bırakacağını bir an olsun unutmamalıyız. Biz yani insan varlıklar olarak biz, sevgi ve merhameti bir süs olarak kendi zihnimizde öylesine “sırf bize yakışıyor” diye beslemiyoruz. Şefkat ve merhamet esas olarak ''ötekiler'' için beslediğimiz şahane duygulardır.
Bir başkasının varlığına ve haklarına ''nurlu'' gözlerle baktığımızda hissettiğimiz duygu sevginin, iki saç ayağı olan şefkat ve merhamettir.
Şefkat ve merhameti en çok kalbinde taşıması gerekenlerde hiç kuşkunuz olmasın değişim ve dönüşüm talep edenler olmalıdır.
Değişip dönüşenler zaten ne yaptıklarının bilincindedirler. Değişip dönüşmekte zorlananlara karşı ilk ''ahlaki'' sorumluluk şefkat ve merhamet duymaktır. Eğer içimizde, kalbimizde ötekilere de yeten ve onlara ulaşan yeterli şefkat ve merhamet yoksa, hiç kimseyi değişim ve dönüşüme ikna edemeyiz.
Değişim ve dönüşümün bir yolu, bir siyasi pozisyonun aynı anda hem içinde hem de dışında olmaksa -çünkü bir alanı işgal ederken diğer alanın sınırları üstünde aylakça dolaşmak, çoğunlukla en yaratıcı düşüncelerin ortaya çıkmasına elverişli bir varoluş biçimidir.-, diğer yolu ise, üzerinde olduğun ve işgal ettiğin sınırın dışına, diğer sınırlara bitimsiz bir şefkat ve merhametle bakmaktır.